Başım zonkluyordu. Sanırım yediğim o son yumruk bilincimi kaybetmeme sebep olmuştu. Kulağımda da bir sıcaklık hissediyordum. Kanıyordu muhtemelen!
Ellerim masanın altına kelepçeliydi. Bileklerim acıyordu ve aynı pozisyonda durmaktan kollarım uyuşmuştu. Ne zamandır kendimde değildim? Nasıl görünüyorum? Sol taraftan herşeyi buğulu gördüğüme göre yumruğu sol gözümün üstüne yediğim kesindi! Hiç de iyi halde olmadığım belliydi!
Elleri masanın üstünde, ağzından köpükler saçarak sinirli sinirli bağırdığını gördüğüm, insan azmanı birinin beni hırpalaya hırpalaya sorguladığını ancak farkedebildim. Üstüm başım da ıslaktı. Anlaşılan suyla kendime getirmişlerdi.
"Anlat, a...na kodumun çocuğu, nasıl doğradın kadını?"
Kimi doğramıştım? Ne diyordu bu adam? Ben patates doğrayamam ki!
Offf beynim! Beynim kafatasımın içinde koca bir şakül gibi bir oyana bir bu yana sallanıyordu sanki. Bir türlü yerine oturmuyordu ki, düşünebileyim!
Bir yumruk daha yedim. Çeneme. Dişlerimin sallandığını hissettim...
"Hatırlamıyormuş paşam, biz sana hatırlatmasını biliriz!". Adamın ağzından çıkan tükürüğü suratımın ortasına yapıştırdı. Hiç bu kadar alçaldığımı, küçüldüğümü bilmem.
Birinin daha girdiğini gördüm odaya.
"Amirim avukat aradı, yoldaymış, temizlesek mi?"
"Ben temizleyeceğim, şerefsizi.. Hem de tertemiz yapacağım, bi bana bıraksalar."
Kapıya kadar gitti. Geri geldi. Bir daha vuracak gibi yumruğunu kaldırdı. Havada tuttu. Ağzına götürdü. Isırdı..
"Şerefsiz"... Masaya inen yumruk suratıma gelseydi, şu an bunları musalla taşında sayıklıyor olurdum herhalde...
"Alın götürün bunu, yıkayın, kanını falan silin, düzeltin üstünü başını, ne bilim a...na koyiim, yapın bişiler işte Nihat... Hadiii... Hala burda mısın?"
Demesiyle öteki memur apar topar kelepçeler çözdü, sürüyerek odadan çıkardılar..
Avukatın karşısında, temiz gömlek, temiz pantolon ve soğuk su fışkırtan yangın hortumuyla duştan sonra ehh işte iyi durumdaydım.
"Seni dövdüler mi? " dedi avukat cevabını bildiği soruyu sorarak...
Dilim ağzımın içinde büyüdü de büyüdü! Konuşamadım...
"Neyse neyse! Biz işimize bakalım! Şimdi Halit Bey, gencecik bir kızı, alıkoymak, canice öldürmek, cesedini parçalamak ve yakarak yok etmekle suçlanıyorsun, bundan kurtuluşun zaten yok da mümkün olduğunca az ceza ile paçayı yırtmana yardımcı olmak için burdayım. Zaten baro da beni hep böyle boktan işlere vekil tayin ediyor. Hadi hadi kıymetimi bil, kimse de gönüllü olmuyor böyle davalara, hoş ben de değildim ya, ya seve seve ya... Neyse nerde kalmıştık. Bak senin kendini savunacak tarafın yok, onun için aklım yerinde değildi, hafızam gelip gidiyordu falan ne bilim işte deli rolüne yat sen en iyisi. Kafadan kontak olduğuna inanırsa hakim, ki ben olsam inansam da seni asarım ya, belki Bi tedaviye falan gönderir, böylece sen sağ ben selamet. Bana da artı puan yazılır belki... "
Halit mi? Benim adım Halit mi? Adını hatırlamayan bir katil miyim ben! Ne yapmışım! Gencecik kızı mı? Tövbe tövbe... Bi de bunları anlatabilsem. Dilim ağzımın içinde dönmüyor. O çeneme yediğim yumruktan bu! İyi de ben neden hiçbirşey hatırlamıyorum. Kafayı yiyeceğim. Yemişimdir belki de, onun için hatırlamıyorumdur. Kesin öyle oldu canım, ben yaptım, herşeyi yaptım ve yaptığım iğrençlikten dolayı kafayı da yedim. Eee o zaman deli rolüne yatmaya gerek yok, zaten tescilli manyağın biri oluyorum galiba.
"Tamam mı" avukat kollarımdan tutmuş sarsıyordu. Kafamı "tamam" manasında sallayabildiğimi hatırlıyorum.
Beni ilk sorguda haşat eden amir girdi odaya.
Beynim yerimde olmasa da vücudum korkmuş adamdan belli! İrkildim.
"Nasıl bişey konuştu mu, itiraf etti mi, şerefsiz!" pisliğe bakar gibi bakıyordu bana..
"Şeytana uymuş"
"Lan ben onun da şeytanın da şimdi.." yumruk gene kalktı...
Şeytana mı uymuşum.. Bu da nerden çıktı. Suç ortağım mı var yani. Bütün suç benim değil demek ki. Bütün o vahşet sadece benim marifetim değil. Kesin öyledir. O dürtmüştür beni. Yoksa ben patates doğrayamam.
Üç beş gün sonra apar topar mahkemeye çıkardılar. Savcı iddialarını sıraladı. Kementi boynuma atmış sıktıkça sıkıyordu. Canavarca hisler, hayvani duygular, toplumda bir ur, vahşet, dehşet, binlerce yıl hapis, ağırlaştırılmış müebbet üstüne müebbet... istedi de istedi!...
Hakim tüm bunları dinlediğimi, bir diyeceğim olup olmadığını sordu..."Halit Bey! Burda mısın? Alooo cevap verecek misin iddialara?"
Ne kadar süre hakimin yüzüne boş boş baktığımı hatırlamıyorum.. Nice sonra "şeytana uydum" dedim.
"Tüm diyeceğin bu mu, suçlamaları kabul ediyorsun ama kendi suçuna ortak olarak şeytanı mı seçiyorsun..."
Halit miymiş benim adım? Şeytan da mı Halit diyordu acaba.
"Halit as, Halit kes, doğra Halit, yak Halit... Halit tamam yeter, bu kadar! Beni suçla Halit! Sen bişey yapmadın Halit, ben söyledim, kanına girdim Halit! Hahhaha hahhaha geri zekalısın Halit!" sarısılıyordum...üsütmdeki ağırlıktan kurtulmaya çalışıyordum...
Küçük kızımla göz göze geldik. Üstümdeydi. Karnıma oturmuş" uyan baba uyan baba" deyip duruyordu. Küçük avuçları yüzümde geziyordu.
Ohhh rüyaymış. Dilim damağım kurumuş.. Yutkundum...
"Annen nerde?"
"Kahvaltı da patates kızartması var, patatesleri soyuyor" dedi.
Koştum, elinden bıçağı aldım.. "sabah sabah ne yoruyorsun hayatım kendini, boşver patates doğramayı, ben gidip şimdi börek alır gelirim"
Şaşırdı elinden bıçağı alırken. Sarılma bahanesiyle mutfak tezgahının uzak bir köşesine bıraktım bıçağı!
"Allah şeytana uydurmasın" fısıldadım.. Duydu?
"Sabah sabah o demek şimdi" dedi.
"Boşver boşver, börek neyli olsun sen onu söyle"
"Besmele çek de şeytanlı olmasın gerisi farketmez" dedi...
Besmele çeke çeke, şeytanı karıştırmadan börek almaya gittim...
Ama ismim Halit miydi benim ya!
AHMET SAVAŞ /ADANA 01.06.2020