19 Ağustos 2020 Çarşamba

RUHUNU ŞEYTANA, BEYNİNİ LİDERE SATMAK

Hiç tarzım değil

Düşüncelerime ters olana körü körüne bağlanmak. Dayatılan düşünceyi körü körüne kabul etmek. Beynimi başkasının eline vermek. Sırf menfaatim olacak diye, ahlaken, vicdanen yozlaşmış, ideolojileri temelinden sarsılmış, düşünceleri fosilleşmiş bir grubun içinde olmak bana göre değil.

Şükür ki daha da düşüncelerime uygun bir grup da bulamadım. Henüz saf ve çıkarsız insan ilişkilerini diline dolamayan,  pratikte de ne halt varsa yemeyen bir grup, cemaat, parti falan da kurulmadı zaten.

Sivil toplum kuruluşları yardım adı altında türlü yolsuzlukları aleni yaparken, tebaasını Allah’la aldatan cemaatler ve rant uğruna ideolojilerinden, savundukları her türlü enfes düşünceden çark eden, “ırmağın akışına kurban olan” ama o ırmak hep kendi tarafına aksın isteyen partiler ile de işim olmaz sanırım. Hiç tarzım değil yani “boka ak” demek!...

Belki de bu dünyada henüz bir dikili ağacımın olmaması bu yüzdendir. Evet evet kesin bu yüzden!

Mal ile övünmek de bana göre değil mesela. Bugünden yarına azığım varsa elbet onun yanında bi katık bulunuyor. Daha fazlası için kendimden bilgi, kültür, görgü olarak çok çok aşağılarda olan, ama parası çok, cüzdanı şişkin olduğu için, yukarıda saydığım tüm işe yaramaz toplaşmalarda, koltuk sahibi olan, yetki verilen, makam sahibi olan ve böylece “adam” sanılan ama aslında satılmış ve kendi satılmışlığına bakmadan herkesi ve tüm değerlerini uğruna satabileceklerin önünde elpençe divan durmak, onu ululaştımak, yüceltmek, alkışlamak, şak şakçılığını yapmak da bana göre değil.

Bunun için yalnızım. Bunun için suskun ve biraz da küskün gibiyim. Benim muhabbetim akmaz mesela. Çünkü kişileri konuşamamak gibi güzel bir özelliğim var. Aklımda tutamıyorum mesela isimleri. Oysa o çoğunluk yalakalar öyle değil. Hocaefendi , üstad, reis, lider, müdür, başkan ve bunun gibi bir sürü sıfatla yücelttikleri o “ufacık” insanların tüm şecerelerini, evlad-ü ahvallerini sayıp dökmekte üstlerine yok. Kimin kimle ne kadar yakınlığı var, neden ötekine gülümsedi de berikine suratını ekşitti,  hazretleri sabah kaçta mübarek gözlerini açtı, ulu devletlumuz bugün kahvesini lokumla mı höpürdetti, falan filan, her şeyi biliyorlar, herşeyi konuşuyorlar. Bunu da o kadar içten, o kadar samimi, o kadar görev bilinciyle yapıyorlar ki, “helal olsun” diyorsun sadece. Helal olsun!...

Yalnız bu kadar göbekten bağlı olanların menfaatine ufacık ters düşsün bu “yüce insanlar”. Sen o zaman gör o göbek bağı nasıl da “çaaat” diye kopuyor tam da ortadan. Mesela parti de ilişkisi olsun beyzademin, en dipte olsun, kuyruğun kılı olsun yani… onlar bile yukarıdakilerin döktükleri kırıntılar ile beslenip öyle semiriyorlar ki şaşarsın bi kaç sene içindeki değişimlerine. Bu adamın ufacık bir isteği parti tarafından karşılanmasın, hooop satış gerçekleşir, çünkü diğer tarafta onun o isteğine “olur” diyecek başka parti vardır nasıl olsa… Cemaat mesela, mürid şeyhi uçurur da uçurur, ta ki müridin zevkini törpüleyecek bir fetva versin yeter ki şeyh, hooop satış gerçekleşir, çünkü diğer tarafta ooooo cemaatten bol ne var ki ülkede! Böyle bu işler!

İşte vazgeçemeyişimiz ya da vaz geçişlerimiz menfaate dayalı olduğu sürece bu çalkalanma hep devam edecek. Gemideki çalkalanma devam ettiği sürece de kimsenin mide bulantısı dinmeyecek.

Tercihlerimizi vicdanımızla, aklımızla, ilmimizle, eğitimimizle, düşünerek yaparsak ancak huzur buluruz. Gerisi boşa kürek çekmek, gerisi bireysel yalnızlık, gerisi ceplerin dolu gönüllerin boş olduğu böyle saçma sapan bir düzen… anlayana! 

19 Ağustos 2020, Adana

 

 

 

0 yorum:

Yorum Gönder