Allah doğru yoldan
ayırmasın!
Mizan bir kere şaştı mı, topuzun kime çarpacağı belli olmuyor artık.
Hırsla, aç gözlülükle başı dönen insan geçici zevkler için nereye nasıl
saldıracağını unutup gidiyor. Kah hırsız oluyor, ev soyuyor, yol kesiyor, gasp ediyor;
kah katil oluyor adam öldürüyor.
Dünya’nın hiçbir albenisi yokken neden bu kadar sarılıp, hiç bitmeyecek
gibi didişip duruyoruz ki ömrümüzde. Mal da yalan mülk de yalan değil mi? Kat
kat evin olsa da, pay pay toprağın olsa da, güzeller güzeli evlatların, eşin
olsa da bırakıp gitmeyecek misin? Elini uzatıp da o malların içinden bir avuç
alabilecek misin?
Hapsolmuşuz hepimiz daha çok kazanma kısırdöngüsünde. Hep aynı yerde ama
daha çok çalışıyor, ağlıyor, üzülüyoruz işlerimiz neden yolunda gitmiyor diye.
Komşunun yeni aldığı arabaya hayıflanıyoruz mesela. Hadi doğrucu olalım biraz;
kıskanıyoruz apaçık işte! Sen oturamadın diye o müdür koltuğuna çatlayacaksın
hasedinden. Oysa ondan önce de niceleri kalkmak zorunda kaldılar o makamlardan.
Düşünüyorum şimdi, bütün zevklerin sonu varsa, hatta hiç de uzun sürmüyorsa
kazandıklarımız, yediklerimiz, içtiklerimiz neden, neden, neden daha çok
çabalıyoruz ki!
Mazeretimiz de yerinde ama! Kendimiz için değil, çocuklarım için. Onlar
benim çektiğim sıkıntıları çekmesin diye. Ele muhtaç olmasın diye, yeminle hem
de!
Baban da öyle düşünmüyor muydu? Ne bıraktı peki sana! Sen onun
bırakamadıkları yüzünden ele muhtaç oldun mu hiç?
Biz evlatlar olarak sevmiyoruz babalarımızı! Sen de öylesin! Seviyorsan da
mutlaka rahmetli olmuştur! Düşünsene yirmili yaşlarında ne diyordun “ben babam
gibi olmayacağım”, ne oldu aynı onun gibi oldun. Sonra 40’lı yaşlarda ne
tecrübesine ne de görüşlerine değer verdin, “senin devir çoktan geçti” dedin,
oysa o devirde bu devir de değişen bir şey yok! O da çok çalışıyordu çok
kazanmak için, sen de çok çalışıyorsun. Hatta ondan az bile kazanoyorsun!.. Ama
beğenmiyorsun işte! Ölünce değerini anlıyorsun sonra. Çünkü ölünce
yakınlarından birisi hiçliği kabulleniyorsun. O’nun yıllarca emek verdiği
şeylerin bir köşede nasıl mahzun, nasıl atılmış, nasıl bir yığıntı gibi
durduğunu görüyorsun!
Çok kazanmak uğruna ailemizi, yakınlarımızı, dostlarımızı kırıyoruz! Onları
eziyoruz hatta! Kazandıkça büyüyen midelerimiz ta beynimize kadar doluyor! Ruha
yer kalmıyor hiç. Artık mankurtlar gibi sadece yemek ve üremek için çalışmaya
başlıyoruz. Boş değil mi? Boşuna değil mi?
Önce az yemekle başlamak lazım, az yemek yersen az uyursun sonra. Az
uyursan dünyevi arzuların için gücün de dolup taşmaz. Böylece dünyaya bağlayan
bir şey kalmaz seni. Azrail tuttu mu kolundan, “ebelek, gübelek” edip kıvırmaya
çalışmazsın. Hoş kıvırsan da duymuyor ya insanoğlunu!
Şaşırmamak için midemizi boşaltmalıyız önce, ben öyle yapmaya karar verdim…
Seni bilmem…
0 yorum:
Yorum Gönder