22 Mayıs 2019 Çarşamba

ZULÜM İLE ABAD OLANIN...



Sen bizden değilsin diyerek ne kolay ötekileştirmek! Ayırmak, bozmak, parçalamak…

Can acıtır! Yıkar! Dağıtır! Parçalar! Böler! Yok eder en sonunda!

Toplumların en büyük yarasıdır bu bölünmüşlük düşüncesi ve bölünmüş toplumlar yok olmaya mahkumdur eninde sonunda. Sadece farklı düşünüyoruz, farklı giyiniyoruz ve farklı inanıyoruz diye insanlıktan çıkmadık ya!

Oysa insan olanın eşitliği bastığı toprakta başlıyor. Toprak hiçbirimize ayrım gözetmeksizin üzerinde gezmemize izin veriyor ve belli bir sürenin sonunda, içine çekip, öğütüp tüm izimizi siliyor dünya denilen gölgelikten. Geriye sadece acı, gözyaşı, viran olmuş evler, sahipsiz çocuklar, hiçbir şekilde yeşermesine müsaade edilmeyen umutlar kalıyor. Ezildikçe eziliyor insana verilen dünyayı mamur etme görevi. Ve insan kendisine verilen görevi kötünün de kötüsü bir şekilde ifa etmiş  ve kesesine doldurduğu günahlarla yitip gitmiş oluyor.

Hep söylüyoruz ya hani şu üç günlük dünyada değer mi birbirimizi kırmaya. Diğer taraftan da “sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyor başka bir derviş de, amma dinleyen kim! Kulağına küpe yapan, ibret alan kim? Herkes daha çok mal toplama peşinde, herkes daha çok dünyalığa sahip olma peşinde. Elindeki tüm sahip olduklarını daha fazla hırs için, daha fazla fani zevk için kullanma peşinde! Bunun için ne ahlak kalıyor çiğnenmedik, ne şeref! Ne haysiyet kalıyor ezilmedik, ne gurur! Ne verilen sözler tutuluyor, ne de ahde vefa kalıyor! Yangın öyle büyüyor öyle büyüyor ki ancak kıvılcımlar kendisine sıçramaya başladığında aklı başına geliyor insan oğlunun! Söylediği yalanlar dönüp kendi canını acıtınca “ah” ediyor ama iş işten geçmiş oluyor! Yaptığı iki yüzlülükler dönüp kendi dünyasını da yıkmaya başladığında “vah” ediyor ama tren çoktan kalkmış oluyor!

Lafın hülasası aslında “kimsenin ettiği yanına kar kalmaz” da bakma işte laf kalabalığı yapıyoruz. Çünkü bu herkesin yarası, herkes bundan şikayetçi! Herkesin şikayet ettiği bu derdi çözmek içinse hiç kimse üstüne düşeni yapmıyor. Gözlerimiz hep yüksekte, daha çok, daha çok istiyoruz. Lanet olsun içimizdeki bitmek tükenmek bilmeyen hırsımıza….

Ya birde en çok güvendiğiniz kişiden hem de hiç ummadığınız zamanda yerseniz darbeyi haliniz nice olur. Tam en çok ihtiyaç duyduğunuz anda uzattığınız elinize sırtını dönene ne diyeceksiniz! Bedduaların en ağırını hak etmez mi o sütü bozuk! O kendini kaf dağlarında gören, en ağır şekilde mazlum ahı almayı hak etmez mi?

Hak eder elbette. Hem de sürüm sürüm hayatını sürdürmesi lazım. Hem de kalan bir dünya günü için seni, beni, bizi satanların yeri neresidir diye sorsak ilahi adalet “cehennem” demez mi en harlı korlu haliyle! “o arkadan iş çevirenler yok mu, vay onların haline” diyen bir kitaba inanıyoruz biz. Elbet mazlumun gücünün yetmediği yerde ilahi adalet tecelli edecektir. Elbet günü saati gelince hak yerini bulacaktır. Elbet fakir diye, garip diye, mazlum diye aşağılananlar aşağılık bir azabın içinde bulacaklardır kendilerini.

Ötekileştirmek senin haddine mi vicdansız! Senin kaderine zengin olmak düştü ise o zenginliğini paylaşacağın yerde zulüm için mi kullanıyorsun! Kandırmak için mi günlerini geçiriyorsun! Ya sana kananlar, ya senin gibi şeref yoksunu yaratıkların oyuncağı olup da çıktığı kabuğu beğenmeyenler, yıkılın ulan cehennemin en dar, en dip, en vahşi kuyularına!.. Sizden büyük ALLAH var!

Zulüm ile abad olanın ahiri berbad olur!” hacı, şimdi gidin az biraz daha günah toplayın da daha da gömülün cehennemin dibine!

Söz de anlayana….


22.05.2019 /Adana