Sen bizden değilsin diyerek ne
kolay ötekileştirmek! Ayırmak, bozmak, parçalamak…
Can acıtır! Yıkar! Dağıtır!
Parçalar! Böler! Yok eder en sonunda!
Toplumların en büyük yarasıdır bu
bölünmüşlük düşüncesi ve bölünmüş toplumlar yok olmaya mahkumdur eninde
sonunda. Sadece farklı düşünüyoruz, farklı giyiniyoruz ve farklı inanıyoruz
diye insanlıktan çıkmadık ya!
Oysa insan olanın eşitliği
bastığı toprakta başlıyor. Toprak hiçbirimize ayrım gözetmeksizin üzerinde
gezmemize izin veriyor ve belli bir sürenin sonunda, içine çekip, öğütüp tüm
izimizi siliyor dünya denilen gölgelikten. Geriye sadece acı, gözyaşı, viran
olmuş evler, sahipsiz çocuklar, hiçbir şekilde yeşermesine müsaade edilmeyen
umutlar kalıyor. Ezildikçe eziliyor insana verilen dünyayı mamur etme görevi. Ve
insan kendisine verilen görevi kötünün de kötüsü bir şekilde ifa etmiş ve kesesine doldurduğu günahlarla yitip gitmiş
oluyor.
Hep söylüyoruz ya hani şu üç
günlük dünyada değer mi birbirimizi kırmaya. Diğer taraftan da “sevelim,
sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyor başka bir derviş de, amma dinleyen kim! Kulağına
küpe yapan, ibret alan kim? Herkes daha çok mal toplama peşinde, herkes daha
çok dünyalığa sahip olma peşinde. Elindeki tüm sahip olduklarını daha fazla
hırs için, daha fazla fani zevk için kullanma peşinde! Bunun için ne ahlak
kalıyor çiğnenmedik, ne şeref! Ne haysiyet kalıyor ezilmedik, ne gurur! Ne verilen
sözler tutuluyor, ne de ahde vefa kalıyor! Yangın öyle büyüyor öyle büyüyor ki
ancak kıvılcımlar kendisine sıçramaya başladığında aklı başına geliyor insan
oğlunun! Söylediği yalanlar dönüp kendi canını acıtınca “ah” ediyor ama iş işten geçmiş oluyor! Yaptığı iki yüzlülükler
dönüp kendi dünyasını da yıkmaya başladığında “vah” ediyor ama tren çoktan kalkmış oluyor!
Lafın hülasası aslında “kimsenin ettiği yanına kar kalmaz” da
bakma işte laf kalabalığı yapıyoruz. Çünkü bu herkesin yarası, herkes bundan
şikayetçi! Herkesin şikayet ettiği bu derdi çözmek içinse hiç kimse üstüne
düşeni yapmıyor. Gözlerimiz hep yüksekte, daha çok, daha çok istiyoruz. Lanet olsun
içimizdeki bitmek tükenmek bilmeyen hırsımıza….
Ya birde en çok güvendiğiniz kişiden
hem de hiç ummadığınız zamanda yerseniz darbeyi haliniz nice olur. Tam en çok
ihtiyaç duyduğunuz anda uzattığınız elinize sırtını dönene ne diyeceksiniz! Bedduaların
en ağırını hak etmez mi o sütü bozuk! O kendini kaf dağlarında gören, en ağır
şekilde mazlum ahı almayı hak etmez mi?
Hak eder elbette. Hem de sürüm
sürüm hayatını sürdürmesi lazım. Hem de kalan bir dünya günü için seni, beni,
bizi satanların yeri neresidir diye sorsak ilahi adalet “cehennem” demez mi en harlı korlu haliyle! “o arkadan iş çevirenler yok mu, vay onların haline” diyen bir
kitaba inanıyoruz biz. Elbet mazlumun gücünün yetmediği yerde ilahi adalet
tecelli edecektir. Elbet günü saati gelince hak yerini bulacaktır. Elbet fakir
diye, garip diye, mazlum diye aşağılananlar aşağılık bir azabın içinde
bulacaklardır kendilerini.
Ötekileştirmek senin haddine mi
vicdansız! Senin kaderine zengin olmak düştü ise o zenginliğini paylaşacağın
yerde zulüm için mi kullanıyorsun! Kandırmak için mi günlerini geçiriyorsun! Ya
sana kananlar, ya senin gibi şeref yoksunu yaratıkların oyuncağı olup da
çıktığı kabuğu beğenmeyenler, yıkılın ulan cehennemin en dar, en dip, en vahşi
kuyularına!.. Sizden büyük ALLAH var!
“Zulüm ile abad olanın ahiri berbad olur!” hacı, şimdi gidin az
biraz daha günah toplayın da daha da gömülün cehennemin dibine!
Söz de anlayana….
22.05.2019 /Adana