Sayın Muharrem İnce ve Şafak Pavey'in konuşmalarını izlediniz mi bilmem ama ben izleyince ülke olarak ne büyük bir kısır döngüye girdiğimizi anladım.
Siyasi otorite kendi varlığını sürdürebilmek için hiçbir zaman karşıt görüşlere hoşgörülü olmamıştır. Bu insanlık tarihinin başlangıcından beri böyledir. Yöneten, gücü elinde tutmak için yönetimi altındakileri şekillendirme, kendince doğru olan düzen içinde yaşamaya açık açık ya da başka otoriteleri kullanarak el altından zorlamıştır.
Vitrine bakıldığında her yönetici özgürlükten, insanca yaşamaktan ve paylaşmaktan bahsederken, iş uygulamaya geldiğinde kaçak dövüşmektedir.
AK Partinin son aşamada yaptığı başörtüsü serbestliği milyonlarca insanın vicdanen destek verdiği bir uygulamadır. Başörtüsünün kamusal alanda serbest bırakılması üniversite veya çalıştığı kurumların kapılarında başörtülerini çıkarmak zorunda kalan, veya baskı yüzünden okuyamayan çalışamayan kadınlarımızın kızlarımızın görüntülerine şahit olduğumuz günlerden hatırlanmak istenmeyen görüntülerdir ve tamamen vicdanları rahatlatacak gibi gözüken bir uygulamadır. Bu anlamda CHP milletvekillerinin konuşmalarından çıkardığım tedirginliğin pek bir manası yok benim için. Ancak tersine bir baskının oluşması da an meselesi.
Şimdi muhtemelen siyasi otoritenin kamuda uygulayıcısı olan bürokrasi kurmayları, iktidar ile ters düşmemek dolayısıyla koltuklarını kaybetmemek uğruna "benim başörtülü bacımı" kollayıp korurken, terfi, tayin ve yükselmelerini kolaylaştırırken "benim başı açık bacım" bunu görüpte psikolojik baskı altına girmez mi? Bu sefer on yıl önce yaşadığımız kapı önlerinde başörtüsünü çıkartıp peruk takma olayları tersine dönüp, işyerinin veya okulunun kapısında sırf bu dünya kazançlarını kaybetmemek uğruna, terfi uğruna, tayin uğruna ve makamın gözüne girme uğruna "başlarını örten" bir grup yaratmanın "şu densize haddini bildirin" zihniyetinden ne farkı kalır. Daha önce nasıl ki başörtüsü yasağını iştahla hevesle uygulayanların ve başörtülülere düşmanca tavır sergileyenlerin bu sefer tam tersi, başörtülüleri kayırıp başörtüsü takmayanlara aynı davranışı sergilemekten kim alıkoyacak. Korkumuz Muharrem İnce'nin veya Şafak Pavey'in bahsettiği gibi özgürlüklerin karartılması yokedilmesi değil, korkumuz vicdanı karanlık olanların hala koltuklarında oturuyor olmaları. O karanlıklarda büyüyen zulüm isteği dün başörtülüye yapılmış bugün başı açık olana yapılmış farkı yoktur.
Bu iki milletvekilini kıyasıya eleştirmek de, sövüp saymanın da sorunun çözümüne faydası olmaz. Zira satır aralarında haklı oldukları yerlerde var. Asli görevi milleti temsil olan kişilerin milletin sorunları ile ilgilenmesi, çözümü için ön ayak olması gerekmektedir. Ne acıdır ki büyük çoğunluğunun tek derdi akşam evine ekmek götürmek olan milletimizin 550 vekilinden ancak üçü beşi meclisin kürsüsünü kullanmakta, onlarda şovenist söylemlerle kendilerini göstermektedirler. Hergün büyüyen iş eğitim ve ferah yaşama kaygısı dile getirilse de kağıda yazılı basma kalıp temennilerden öteye gidememektedir. İşte iki milletvekilinin haklı oldukları yerde tam olarak burasıdır. Bugüne kadar kürsüyü yemin dışında kullanmayan, tabiri caizse "yaralı parmağa işemeyen" vekilin benim gözümde kapalı ya da açık olması, kadın ya da erkek olmasının bir önemi yok.
Yazının başındaki siyasi otoritenin kendi düşüncesini dikte etmesinden hareketle açıklamaya çalıştığım, bugün bu iktidarın yapmaya çalıştıkları, yarın tercihlerin değişmesiyle diğer iktidarınkiyle çeliştiğinde halk olarak yine bir değişime girebiliriz. Dolayısıyla yaşama hürriyetini kişilerin vicdanına bırakmalı, bize yıllar kaybettiren, öteki beriki ayrışması yaşatan bu KISIR DÖNGÜ'den bir an önce sıyrılmalıyız.
Ahmet Savaş / 01.11.2013 / Adana