Lanet olsun bizim insanlığımıza, vicdanımıza, hayatımıza ve
sizin savaşınıza!
Muhtemelen
bütün dünya izledik minicik bir bedenin sahilde cansız yatışını. Kimimiz
gündemi takip edip siyasi nutukları okurken, kimimiz sevgilisine özlü sözler
ararken, kimimiz öğle molasında emperyal hamburger ve kolayı mideye indirip
internette sörf yaparken… ama hepimiz ekrandan izledik! Hissedemedik ıslaklığı,
soğukluğu!
Sonra
hep birlikte yarış yaparcasına paylaşmaya başladık özlü sözler eşliğinde. Önce fotoğraf,
sonra cehennem ve ilahi adalet hatırlatmaları, sonra ağlak ikonlar eşliğinde…
ama hiçbirimiz duyamadık o botun batma anındaki çığlıkları, o bebeğin
korkudan ağlamalarını, haykırışlarını…
O sırada
kim bilir birinin sırtında roketatar menzildeki evlerden birini nişan alıyordu,
büyük gürültüyle patlayan silahlar bombalar korkulu rüyaların arasında kim bilir
kaç bebeği daha öldürüyordu! O sırada kim bilir birileri kazıyordu toprağı,
mayın döşüyordu, kim bilir kaç bebek babasız kalacaktı patladığında! O sırada
kim bilir canımız sıkılıyordu bilmem kaç ekran TV’mizin karşısında yarı çıplak
showları izlerken! O sırada kim bilir oğlumuz son model bilgisayarında hayali
kahramanlarla savaş oyunu oynuyordu, gerçeğinin çok acıttığını bilmeden
öldürüyordu hayalinde! Ve o sırada kim bilir içkisini yudumlarken kaç silah
tüccarı anlaşma imzalıyordu, ya da kaç insan taciri daha çok nasıl sığdırırım
insanları lastik bota diye itekliyordu insanları saman balyası gibi! Yazıklar
olsun yaşantımıza!..
Bindikleri
lastik botta muhtemelen o kısa ömürlü kelebeğin yeri bile yoktu. Anasının veya
babasının kucağındaydı onun yeri. İnsan taciri tarafından “insan” bile
sayılmıyordu belki de! Yok hükmündeydi kim bilir!
Yaşadığı
iki üç senelik ömürleri ile dünyadan ne kadar razı olabilirlerdi ki! Ne kadar
haklarını helal edebilirlerdi bize! Belki de hiç gülmemişlerdir hayatlarında,
hep korkmuşlardır, hep saklanmışlardır. Biraz olsun gülebilmek umuduyla
binmişlerdir o lastik botlara! Gülüşleri kundakta meleklere kalmıştır belki de!
Lanet olsun bizim kahkahalarımıza!
Dün
bir dram yaşandı Akdenizin karanlık sularında, karanlık vakitlerde! Kelebekler
kucaklardaydı, rengarenk gülsünler, rengarenk yaşasınlar diye umutla çıktıkları
yolun, ölüm olduğunu nerden bilsinlerdi. Uçacakken kumlara nefessiz çakılıp
kalacaklarını nerden bilsinlerdi. Lanet olsun bizim bilgimize de, teknolojimize
de!
Hep
senin suçun bunlar ey doymayan nefis, ey doymayan karın! Bir varken hep beş
istemenden kaynaklı bu ölümler ey para babası emperyal sömürücüler! Hep senin
doymak bilmeyen hırsınının sonucu bu insanoğlu! Hep bana Rabbena demenin suçu
bu ey Müslüman! Yanı başında savaş varken senin Pariste koca bir otel
kiralamanın suçu bu Arap Kralı! Lanet olsun bizim Müslümanlığımıza!
Öyle
yüzükoyun yatarken gözünden perde kalkıp acaba gösterildi mi kendisine karanlık,
koca göbekli doymak bilmeyen katilleri . Ya da zaten biliyor muydu “kelebek”
ömrünün bu kadar kısa olduğunu! Yaşasa da dünyanın daha berbat hallerini
göreceğini! Yaşasa da yaşadığına pişman olacağını!
Kimbilir!
Merak ediyorsak sorarız Mahşer meydanında artık. Tabi insaf edip de konuşmamıza
izin verir, bir çırpıda sorgusuz sualsiz O da bizi boğmazsa!
Adana-03.09.2015
Kör Parmağım Gözüne: "İlim ve hakikat, siyasetin oyuncağı olamaz." der Atsız...
0 yorum:
Yorum Gönder