3 Eylül 2015 Perşembe

KUMSALDAKİ KELEBEKLER


Lanet olsun bizim insanlığımıza, vicdanımıza, hayatımıza ve sizin savaşınıza!

Muhtemelen bütün dünya izledik minicik bir bedenin sahilde cansız yatışını. Kimimiz gündemi takip edip siyasi nutukları okurken, kimimiz sevgilisine özlü sözler ararken, kimimiz öğle molasında emperyal hamburger ve kolayı mideye indirip internette sörf yaparken… ama hepimiz ekrandan izledik! Hissedemedik ıslaklığı, soğukluğu!

Sonra hep birlikte yarış yaparcasına paylaşmaya başladık özlü sözler eşliğinde. Önce fotoğraf, sonra cehennem ve ilahi adalet hatırlatmaları, sonra ağlak ikonlar eşliğinde… ama hiçbirimiz duyamadık o botun batma anındaki çığlıkları, o bebeğin korkudan ağlamalarını, haykırışlarını…

O sırada kim bilir birinin sırtında roketatar menzildeki evlerden birini nişan alıyordu, büyük gürültüyle patlayan silahlar bombalar korkulu rüyaların arasında kim bilir kaç bebeği daha öldürüyordu! O sırada kim bilir birileri kazıyordu toprağı, mayın döşüyordu, kim bilir kaç bebek babasız kalacaktı patladığında! O sırada kim bilir canımız sıkılıyordu bilmem kaç ekran TV’mizin karşısında yarı çıplak showları izlerken! O sırada kim bilir oğlumuz son model bilgisayarında hayali kahramanlarla savaş oyunu oynuyordu, gerçeğinin çok acıttığını bilmeden öldürüyordu hayalinde! Ve o sırada kim bilir içkisini yudumlarken kaç silah tüccarı anlaşma imzalıyordu, ya da kaç insan taciri daha çok nasıl sığdırırım insanları lastik bota diye itekliyordu insanları saman balyası gibi! Yazıklar olsun yaşantımıza!..

Bindikleri lastik botta muhtemelen o kısa ömürlü kelebeğin yeri bile yoktu. Anasının veya babasının kucağındaydı onun yeri. İnsan taciri tarafından “insan” bile sayılmıyordu belki de! Yok hükmündeydi kim bilir!

Yaşadığı iki üç senelik ömürleri ile dünyadan ne kadar razı olabilirlerdi ki! Ne kadar haklarını helal edebilirlerdi bize! Belki de hiç gülmemişlerdir hayatlarında, hep korkmuşlardır, hep saklanmışlardır. Biraz olsun gülebilmek umuduyla binmişlerdir o lastik botlara! Gülüşleri kundakta meleklere kalmıştır belki de! Lanet olsun bizim kahkahalarımıza!

Dün bir dram yaşandı Akdenizin karanlık sularında, karanlık vakitlerde! Kelebekler kucaklardaydı, rengarenk gülsünler, rengarenk yaşasınlar diye umutla çıktıkları yolun, ölüm olduğunu nerden bilsinlerdi. Uçacakken kumlara nefessiz çakılıp kalacaklarını nerden bilsinlerdi. Lanet olsun bizim bilgimize de, teknolojimize de!

Hep senin suçun bunlar ey doymayan nefis, ey doymayan karın! Bir varken hep beş istemenden kaynaklı bu ölümler ey para babası emperyal sömürücüler! Hep senin doymak bilmeyen hırsınının sonucu bu insanoğlu! Hep bana Rabbena demenin suçu bu ey Müslüman! Yanı başında savaş varken senin Pariste koca bir otel kiralamanın suçu bu Arap Kralı! Lanet olsun bizim Müslümanlığımıza!

Öyle yüzükoyun yatarken gözünden perde kalkıp acaba gösterildi mi kendisine karanlık, koca göbekli doymak bilmeyen katilleri . Ya da zaten biliyor muydu “kelebek” ömrünün bu kadar kısa olduğunu! Yaşasa da dünyanın daha berbat hallerini göreceğini! Yaşasa da yaşadığına pişman olacağını!


Kimbilir! Merak ediyorsak sorarız Mahşer meydanında artık. Tabi insaf edip de konuşmamıza izin verir, bir çırpıda sorgusuz sualsiz O da bizi boğmazsa!

Adana-03.09.2015


Kör Parmağım Gözüne: "İlim ve hakikat, siyasetin oyuncağı olamaz." der Atsız...

0 yorum:

Yorum Gönder