19 Şubat 2015 Perşembe

ERKEKLİĞİN HAKLI TARAFI



Aklımda kaldığı kadarıyla küçükken dinlediğim bir vaaz kasedinde hoca şöyle diyordu: “Erkek ve kadın birer enerjidir. Nasıl ki elektrik kablosunun üzerinde plastik koruyucu kılıf bulunmaz ve o telden geçen enerji sizi yakar kül ederse, erkek ve kadının karşı cinsi cezbedecek şekilde açık giyinmesi de bu enerjiye korunaksız maruz kalmaya benzer ve sonu hüsrandır.” Bugün insan oğlunu tümüyle bir enerji yumağı olarak gören bilim adamlarının açıklamalarını araştırabilirsiniz.

Peşin hüküm zararlıdır, lütfen sonuna kadar okuyun!.

Bir kere eril ve dişil olarak farklı bireyleriz. Bunu kabul etmemiz gerekir. Erkek sürekli olarak “beğenen ve isteyen” rolünü bu dünyada oynamak zorundadır. Yeme, içme ve diğer zevklerin yanında yaşamın temel gayesi “türün devamlılığıdır”. Ve türün devamlılığında erkeğin sürekli olarak “isteme” güdüsü bu gayeyi uygulamaya döken  genetik kodumuzdur. Bu kod sayesinde kadın erkek ilişkisinde erkek belirleyicidir, seçicidir ve yöneticidir. Aksi düşünülemez.

Kadın bu esna da “yönetilme” ve “zapt edilme” fikrine her ne kadar karşı çıksa da; kalıtsal özelliklerine baktığımızda bu yönetimi elinde olmadan o da ister. Eskiden roman ve şiirlerde bu günlerde sosyal medya paylaşımlarında “sıcak bir kucak”, “saçlarında dolaşacak şefkatli bir el”, “güven verecek bakışlar” arayanlar yabancı gelmemelidir. Yaradılış itibariyle kadın zayıftır. Yönetilmeli, korunmalı ve hep el üstünde tutulmalıdır. Unutmayın ki erkek davranışını kadın belirler. Kavgacı gürültücü olmayan erkeklerin eşlerinden en çok duydukları lafın “azıcık erkek ol be” olması kadının sahiplenilme isteğini göstermez mi?. Sahiplenmeye iten ve sahiplenilmeyi isteyen kadınken hala erkek egemenliğinden acaba neden şikayet edilir ki!.. Kız çocuklarının daha sıcak kanlı, sevecen ve girişken olmaları da bu yüzdendir. Daha küçükken başlar kadının bir erkeğe ait olma duygusu. Bunun için kız çocukları sıkı sıkıya tutar babalarının ellerinden. Ve en çok sevdikleri babalarıdır.

Kadın bu durumuyla sürekli beğenilme modundadır. Beğenilmelidir de, yoksa psikolojik olarak çöker. Hiçbir kadına “oooo göbek yapmışız” diyen arkadaşa rastladınız mı, öyle biri yok zaten. Olduysa bile o kadın onu çiğ çiğ yemiştir. Çünkü kadın beğenilmek zorundadır. Öyle olmasa bile, beğenildiğini söyleyen biri çıkmak zorundadır. Erkek için durum böyle değil ama. Erkek için yaşam tarzı “olsa da olur olmasa da” ayarındadır.

Beğenilen, istenilen ve bağlı olarak benimsenen ve koruma altına alınan kadının bu durumda “kadın erkek eşitliğinden” dem vurarak, “istediğimi giyerim”, “istediğim zamanda gelir giderim” ve “istediğim ortamda istediğim gibi yaşarım” gibi bir tezi savunması ve ispatlaması mümkün değildir. Hiçbir isterik hale girmese bile kadının erkek ortamında bulunması, erkek düşüncesinin bahse konu güdü çerçevesinde şekillenmesine ergeç sebep olacaktır. “Kardeşim ne saçma, aklınız fikriniz bu mu” diyebilirsiniz. Ama demeyin, buna verecek cevap yok. Bu yaradılıştan kaynaklı elde olmayan sebeplerden dolayı gerçekleşir. “Ateşle barutun yan yana olmayacağını” söyleyen ata, erkeklerin atası da, kadınların atası değil mi? Ve muhtemelen bu fikri de ortaya atanın kadın olma ihtimali daha kuvvetlidir benim gözümde. 

Modern yaşamı benimsemiş bir grup erkeğe “eşitlik” kavramını anlatabilseniz ve onlarda bunu kabullenmiş gibi görünse bile hala üreme güdüsünün baskısı altında olan  ve Cem Yılmaz’ın dediği gibi kontrolü bir organının eline vermiş  milyonlarcası ile başa çıkamazsınız. Ki kaldı ki modern yaşam anlayışının bu güdüyü kontrol almak yerine daha da körüklediği ortadadır. Cinsellikle tanışma yaşının 8-9’lara düştüğü, cinsel şiddetin ve nikahsız birlikteliklerin henüz bize göre kat kat fazla olduğu batılı ülkeler modern toplum ya hepimizin gözünde.

Bu durumda erkek fizyolojik olarak içindekine hakim olmak için büyük savaş verirken, “muzur neşriyatın” bu savaşta sürekli yeni düşmanlar üretmesi adilane değildir. Suçu tamamen “erkek güdüsüne” yükleyerek paradokstan kurtulamayız. O güdünün mümkün olduğunca kontrol altına alınarak, genel kabul görmüş yollarla tatmin edilmesi gerekir. Kişilerin vicdani baskı kuvvetlerini geliştirmesi bu durumda önemlidir. Sürekli tüketime, rahat yaşamaya ve sorumluluktan kaçmaya eğitilen kişilerin bu dürtüyle başa çıkabilmesine imkan yoktur. Yozlaşan eğitim sistemi, televizyon ve internet yayınları maalesef tüm karşı koyma kalelerimizi yıkmaktadır.

Bir ev düşünün ve akşam yemeğinde açılan televizyon düşünün. Öncesinde “tarz” adı altında kız çocuklarının aklına kazınan aşırı çıplak giyim konseptleri, hemen arkasından başlayan aldatma, ihanet, çok eşlilik, evlilik dışı ilişkiyi normal gösteren dizilerle erkek çocuklarının aklına kazınan hayat tarzı, zevk düşkünü bireyler yetiştirmektedir. Bu yaşam tarzına ulaşabilen, ve “güdüye” cevap alabilenleri toplum temeline yerleştirilmiş birer dinamit olarak görmesek bile, fakir ve sadece izlemekle tatmin olmayan aksine azdıkça azan grubu nasıl dizginleyeceksiniz. Lüks villa ve arabalarda geçen bu dizilerin hemen hepsi, dizide yaşatılan ailelerin bunca zenginliği kazandığını sorgulamazlar. Göstermelik bir şirket ve har vurup harman savrulan milyon liralar. Bu senaryo üzerine bina edilen yalan dolan, aldatma, kandırma ve ihanet ve gayri meşru ilişkiler.

Bu ortamda erkek güdüsünü nasıl baskılayabilirsiniz.

Ünlü ve toplumun rol model aldıkları kişilerin magazin programlarında “her gece barda gönlüm hovarda” gösterişi acaba kimlerin zihninde “onlar insansa biz neyiz amk” şeklinde küfür yankısına sebep oluyor. Rahata ulaşmak için her yol mübah görülürken, kadın o dizilerde ve programlarda süs bitkisi gibi ordan oraya taşınıp, menfaate alet edilirken erkeğin gözünde normal hayatta normal yaşam sürmeye çalışan kadına nasıl bir değer biçeceksiniz.

Bugünlerde sosyal medya da “kadın ne yaparsa yapsın hep o….pu damgasını yer” gibi paylaşımlar dolaşıyor. Pardon ama “tarz” adı altında tatlı tatlı birileri zaten bunu sizin beyninize kazırken neden tepki göstermiyorsunuz. Ağzı açık izleyip hepiniz bir sanat danışmanı haline geliyorsunuz.

Ancak bu “dürtü”, hayvani istekleri meşru kılar mı? Gencecik bir kıza yapılanları masumlaştırır mı? Gözümüzde “eh ne yapalım kaderi buymuş” teslimiyetini  bir temele dayandırır mı? Ya da “ya vardır bi numara onda” iftirasını destekler mi? Olmadı genele mal edilerek “böyle davranırsanız sonucuna katlanırsınız” tehdidine zemin oluşturur mu? İnsanlığımız nerde kaldı kuzum! Hayvan gibi aklımıza estiğimizi yapacaksak, bir avuç “et” için ölümüne kavga edip, öldüreceksek yaşayacağımız yer toplum değil, olsa olsa elimizde meşaleyle mağaralardır.

Birlikte yaşamayı ve saygı duymayı öğrenemediğimiz, ayrıştırmaya, ötekileştirmeye ve nefsimize hoş gelen her şeyle “azgınlaşmaya” devam ettiğimiz sürece insan ve toplum olmayı beceremediğimiz gibi daha çok üzülürüz.

Elbetteki bahse konu “aklına ne eserse yapmak” sağduyulu erkeklerin görüşleri olamaz. Bu toplum içinde evine ve “evinin sultanına” bağlı, başı önde arlı namuslu delikanlıları da var. Çok da uzakta değil. Ama görmek için onlar gibi bakmak lazım, anlayabilmek lazım. Eyvallah…

                                                                                            Ahmet SAVAŞ / 19.02.2015-Adana


Kör Parmağım Gözüne: Erkek gücünü kullanarak kadın üzerinde baskı kurarak onu metalaştıran, alan, satan, döven, söven, taciz eden, kullanan, kullandıran, yaralayan, öldüren, yaşamını zehir eden tüm erkeklerde gözümde birer aşağılık  hayvandır. Bu da böyle biline..

0 yorum:

Yorum Gönder