2 Eylül 2015 Çarşamba

TÜRK TÜRK'E DÜŞMAN OLAMAZ!



Olmamalıdır da!

Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur sözünü ilk kimin söylediği meçhul. Ancak Atsız’ın vasiyetnamesinde sıraladığı düşmanlarımıza bakıldığında tam da yerine oturan bu sözü artık başlıktaki gibi daha değişik bir anlama sokmak gerekmektedir.

Milletlerin zaten dostu yoktur. Çıkar ilişkileri vardır. Bu çıkar ilişkileri milletleri tarihin bir yerinde elbet düşman haline getirir.

Çıkarlar ekseninde bakıldığında “barış” sözünü çokça geveleyip duranları iyi irdelemek lazım. Çünkü çıkarların olduğu yerde kati’i ve sürekli bir barıştan bahsetmek mümkün değildir. Sonunda barış ergeç bozulacak ve savaş kaçınılmaz olacaktır. Bunu yine en güzel Atsız özetler: ”Barış savaşın başka metotlarla devamı ve silahlı savaşa hazırlığın ayrı bir şeklidir.

Amerika ve Sovyetler Birliği’nin uzun yıllar boyunca savaş yapmadan durması onların “barış” içinde yaşadığını göstermez. Nitekim bu dönem karşılıklı restleşmelerin, silahlanmanın, casusluk faaliyetlerinin en üst seviyeye çıktığı “soğuk savaş” dönemidir.

Son iki aydır ülkeyi kana bulayan PKK’nın vurkaç kabiliyetinin artmasını ve kullandığı silah ve mühimmat çeşitliliğinin ve çokluğunun da “barış” ortamının olduğu, “şehit haberlerinin” gelmediği dört yıllık açılım sürecinden kaynaklandığını sağır sultan bile duydu ve analiz etti.

Şırnak, Şemdinli ve Diyarbakır’ın PKK tarafından mühimmat depolarına dönüştürüldüğü, köy aramalarında ve çay bahçelerinde çıkan onca silahlarla ortaya çıktı. Açılım ve güya silahsızlanma sürecinde PKK boş durmamış, hem mali gücünü hem silahlı gücünü revize etmiş ve artırmıştır. Buna karşın devlet olarak ancak şimdi kevgire dönen sınırlarımızı beton duvarlarla veya hendeklerle koruma girişimlerimiz ironik değil midir?

Yoksa devletin bir terör örgütüyle kırk yıllık silahlı mücadelesinde hala bir sonuç çıkmaması traji komik bir haldir.

Barış”tan bahsetmek size kitleler kazandırır. Arkanıza kalabalık bir topluluğun takılmasını sağlar. Ancak dikkat edin en çok barıştan bahsedenler dünya genelinde barışı en çok katledenlerdir.

Bir gün ülkede milliyetçi geçinen politikacılar, yöneticiler, sanatçılar, aydınlar hiç bir çıkar kaygısına düşmeden, yiğitçe, korkusuzca Türkçü söylemlerde, Türkçü tavırlarla milletin karşısına çıkarlarsa o gün Türkçülük büyük bir utkuya yaklaşır.

Atsız’ın bu sözü ayrı bir anlam taşıyor. Sözün girişinde “milliyetçi geçinen politikacılar” diyerek politikanın zaten bir yalan ve dolandan ibaret kandırma meşgalesi olduğunu belirtiyor. Dikkat edin “milliyetçi politikacılar” demiyor! Oysa her  zamankinden daha çok milliyetçi, Türkçü ve Turancı olmaya ihtiyacımız var. Artık düşmanlarımız ilkokulda öğretilen üçbeş ülkeden ibaret değil.

 Kaypak bir aşufte gibi her türlü kılığa giren, allanıp pullanıp her seferinde yüzümüze gülen ama sürekli kuyumuzu kazan Amerika gibi çıkarcı Yahudi ırkını kendimize “dost ve müttefik” sayarak en büyük düşmanımızı edindiğimizin farkına varmalıyız. Bunun farkına güdümlü Kürtler de varmalıdır.

Ve Avrupadaki pohpohcuları ile dağdaki silahlı ağabeylerine güvenip de Bizi “tükürüğüyle boğma” tehdidinde ve gafletinde bulunan takım elbiseli teröristlere karşı bir ve iri olabilmeliyiz.

Sürekli “barış”tan bahsederek mide bulandırır seviyeye gelenlere karşı “demirden gürzlerimizi” sallayabilmeliyiz. Allah aşkına Türk olarak birbirimize düşman olmamalıyız artık. Bu vatanın gerçek sahibinin “biz Türkler” olduğunun, diğerlerinin haricen sığınmacı olduğunun farkına varmalıyız…

Ancak böylece ayaklarımız üzerinde başımız bulutlara kadar dimdik durabiliriz.
Ancak böylece “gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.

02.09.2015/Adana


0 yorum:

Yorum Gönder