Olmamalıdır da!
Türk’ün
Türk’ten başka dostu yoktur sözünü ilk kimin söylediği meçhul. Ancak Atsız’ın
vasiyetnamesinde sıraladığı düşmanlarımıza bakıldığında tam da yerine oturan bu
sözü artık başlıktaki gibi daha değişik bir anlama sokmak gerekmektedir.
Milletlerin
zaten dostu yoktur. Çıkar ilişkileri vardır. Bu çıkar ilişkileri milletleri
tarihin bir yerinde elbet düşman haline getirir.
Çıkarlar
ekseninde bakıldığında “barış” sözünü
çokça geveleyip duranları iyi irdelemek lazım. Çünkü çıkarların olduğu yerde kati’i
ve sürekli bir barıştan bahsetmek mümkün değildir. Sonunda barış ergeç
bozulacak ve savaş kaçınılmaz olacaktır. Bunu yine en güzel Atsız özetler: ”Barış savaşın başka metotlarla devamı ve silahlı savaşa hazırlığın ayrı
bir şeklidir.”
Amerika
ve Sovyetler Birliği’nin uzun yıllar boyunca savaş yapmadan durması onların “barış” içinde yaşadığını göstermez.
Nitekim bu dönem karşılıklı restleşmelerin, silahlanmanın, casusluk
faaliyetlerinin en üst seviyeye çıktığı “soğuk
savaş” dönemidir.
Son
iki aydır ülkeyi kana bulayan PKK’nın vurkaç kabiliyetinin artmasını ve
kullandığı silah ve mühimmat çeşitliliğinin ve çokluğunun da “barış” ortamının olduğu, “şehit haberlerinin” gelmediği dört
yıllık açılım sürecinden kaynaklandığını sağır sultan bile duydu ve analiz
etti.
Şırnak,
Şemdinli ve Diyarbakır’ın PKK tarafından mühimmat depolarına dönüştürüldüğü,
köy aramalarında ve çay bahçelerinde çıkan onca silahlarla ortaya çıktı. Açılım
ve güya silahsızlanma sürecinde PKK boş durmamış, hem mali gücünü hem silahlı
gücünü revize etmiş ve artırmıştır. Buna karşın devlet olarak ancak şimdi
kevgire dönen sınırlarımızı beton duvarlarla veya hendeklerle koruma
girişimlerimiz ironik değil midir?
Yoksa
devletin bir terör örgütüyle kırk yıllık silahlı mücadelesinde hala bir sonuç
çıkmaması traji komik bir haldir.
“Barış”tan bahsetmek size kitleler
kazandırır. Arkanıza kalabalık bir topluluğun takılmasını sağlar. Ancak dikkat
edin en çok barıştan bahsedenler dünya genelinde barışı en çok katledenlerdir.
“Bir gün ülkede milliyetçi
geçinen politikacılar, yöneticiler, sanatçılar, aydınlar hiç bir çıkar
kaygısına düşmeden, yiğitçe, korkusuzca Türkçü söylemlerde, Türkçü tavırlarla
milletin karşısına çıkarlarsa o gün Türkçülük büyük bir utkuya yaklaşır.”
Atsız’ın bu sözü ayrı bir anlam taşıyor. Sözün girişinde “milliyetçi geçinen politikacılar”
diyerek politikanın zaten bir yalan ve dolandan ibaret kandırma meşgalesi
olduğunu belirtiyor. Dikkat edin “milliyetçi
politikacılar” demiyor! Oysa her zamankinden daha çok milliyetçi, Türkçü ve
Turancı olmaya ihtiyacımız var. Artık düşmanlarımız ilkokulda öğretilen üçbeş
ülkeden ibaret değil.
Kaypak bir aşufte gibi her türlü
kılığa giren, allanıp pullanıp her seferinde yüzümüze gülen ama sürekli
kuyumuzu kazan Amerika gibi çıkarcı Yahudi ırkını kendimize “dost ve müttefik” sayarak en büyük
düşmanımızı edindiğimizin farkına varmalıyız. Bunun farkına güdümlü Kürtler de
varmalıdır.
Ve Avrupadaki pohpohcuları ile dağdaki silahlı ağabeylerine güvenip de
Bizi “tükürüğüyle boğma” tehdidinde
ve gafletinde bulunan takım elbiseli teröristlere karşı bir ve iri
olabilmeliyiz.
Sürekli “barış”tan bahsederek
mide bulandırır seviyeye gelenlere karşı “demirden
gürzlerimizi” sallayabilmeliyiz. Allah aşkına Türk olarak birbirimize
düşman olmamalıyız artık. Bu vatanın gerçek sahibinin “biz Türkler” olduğunun, diğerlerinin haricen sığınmacı olduğunun
farkına varmalıyız…
Ancak böylece ayaklarımız üzerinde başımız bulutlara kadar dimdik
durabiliriz.
Ancak böylece “gittikçe uyanan
milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok
aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.”
02.09.2015/Adana
0 yorum:
Yorum Gönder