Yönetenlerin
seçilmesi paravan arkasında, kapalı zarf ve sandıklarda gizli olarak yapıldığı
için seçme hürriyetine karışacak değiliz. Herkesin seçimi özgürdür ve öyle de
olmalıdır. Ancak seçim sonuçları açıklandığında bireysel olarak kullandığımız
oy genelimizi ilgilendiriyor. Bu açıdan bakıldığında verilecek her oy
değerlidir ve aynı partiye oy vermiş veya vermemiş diğer seçmenleri de direk
etkiliyor.
Ülke
olarak başarısız 7 Haziran seçiminden sonra bir kere daha sandık başına
gideceğiz. Başarısız olması öznel bir eleştiridir. Kimine göre başarısızlık
olmayabilir. Ancak oy verme oranı, seçime katılma ve söz sahibi olma açısından
başarılı da olsa, oy bir kere sandığa düştükten sonra artık başarı veya
başarısızlığın mimarları da seçtiğimiz kişiler oluyor. 7 Haziran sandığından
kalıcı ve güçlü bir hükümetin çıkamamış olması demokratik zaaf olarak nitelendirilemez.
Aksine sandıktan çıkan sonuç yönetimi paylaşma ve “ben de varım” demenin güzel bir örneğiydi. Maalesef siyasi kişiliklerin
düştüğü zafiyet ve hırs sonucunda istenilen katılımcı yönetim oluşturulamadı.
Artık umutlar 2 Kasım sabahına!
Burada
Türkiye seçmeninin iyi okuması ve değerlendirmesi gereken nokta, gelecek
olmalıdır. Çünkü henüz bir sene önce, bu olanları zannımca hiç kimse tahmin
etmiyordu. Herkes ve her çevrede, siyasi yapılanmalarda ve sivil örgütlerde
çatışmasızlık ve akan kanın durması umudu iyice artmış ve artık bu illegal
devlet düşmanı yapılanmanın son bulduğu kanaati oluşmuştu. Karşılıklı iyi niyet
beyanatları, kol kola yapılan açılışlar, kabuller birer zeytin dalıydı. Ancak umudun
tükenmesi kısa sürdü. Seçim sonuçlarının açıklanmasının ertesinde böylesine bir
kavganın tekrar alevlenmesi ve çok sıcak bir yaz geçirmemiz, sizde de barış
adına ne varsa yapılan, hepsinin yalan olduğu kanısı uyandırmıyor mu? İmzalanan
mutabakatların, durdurulan emniyet birimlerinin, saklanan istihbarat
raporlarının aslında bölücü örgüt için bir toparlanma ve stok yapma sürecinden
başka bir işe yaramadığını üzülerek görüyoruz. Güneydoğuda cephaneliğe çevrilen
evlerin, terörist haline getirilen çocukların hep bu barış yalanın arkasında
gizlice planlandığını bilmeyen kalmadı sanırım.
En sonunda egemenliğin tehlikeye düşmesi, uzantı siyasi parti tarafından habire mazlum edebiyatının yapılması ve bu sayede oy avcılığına soyunulması demokrasimizin ne kadar içler acısı durumda olduğunu göstermiyor mu? Mikrofonu her eline alan parti liderinin halkı diğeriyle korkutması hangi miting jargonunda yer alır. Kah bölünmekle, kah savaş alanına çevrilecek il ve ilçelerle, kah fakirlikle ve bozulacak eğitim sistemiyle korkutulan halk acaba tercihini belirlerken hangisini göz önüne alacak? Oysa miting meydanları vaatlerin açıklandığı meydanlar olmalı, yarına dair huzurun, hoşgörünün ve umutların söylendiği meydanlar olmalı. İmam mikrofonu eline aldığında cehennemi anlatmamalı, cennetten bahsetmeli ki neşeyle koşalım sandıkların başına. Oy verdiğimizde, oyun bize terör, şiddet, fakirlik, yoksulluk olarak geri döneceğine eminsek, kara kaşınıza kara gözünüze mi oy vereceğiz Allasen!
İşte
bu, zaten varolan kararsızlık ve “al
birini vur ötekine” sahnesinde oy vermeye gideceğiz. Vatan millet aşkına
yanıp tutuşurken, birer birer söndürülen vatan millet aşığı hayatların
üzüntüsüyle oy vereceğiz. Bölünmez bütünlüğümüzü değil korumak, ağızlarına bile
alamasınlar diye oy vereceğiz. Toprağından suyundan faydalanıp da yediği yere
pisleyenleri temizlemek için oy vereceğiz. Güvendikleri ağabeylerine “sizin ne haddinize bize karışmak” demek
için oy vereceğiz. Bayrak için, vatan için, millet için, Orta Asya’dan gelip de
kanıyla canıyla bu toprakları sulamış atalarımızın mirasına sahip çıkıyoruz
diyebilmek için oy vereceğiz. Biz biliyoruz kime oy vereceğiz. Gerisini SEN BİLİRSİN, TÜRKİYE!
0 yorum:
Yorum Gönder