Aslında taban tabana zıt bu iki kelimenin düşününce ve ilişkilendirince bana bu kadar yakın geleceğini, ve tek bir sonuca götüreceğini tahmin etmezdim.
Hayatınızda
birinden, bir şeyden, bir durumdan bıkarsanız, daha iyisini görmeyi veya daha
iyisine sahip olmayı umarsınız. Bu da sizi tek bir sonuca götürür: Değişim!
Ancak şart, daha iyisini istemektir. Eğer bıktığınız şeyden veya kimseden daha iyi bir
alternatif yoksa, daha iyi olmayacağını düşünüyorsanız, aynı durumda kalmayı
yeğlemek daha akıllıcadır.
2002 öncesi
Türkiye’sinde halkın bıkkınlığı da, umudu da zirve yapmıştı. Değişim başlamak
üzereydi. Değişim, olması beklenenin umudu, bıkılan durumdan kat be kat üstün
olduğu için gerçekleşti.
Ancak on beş
yıldan beri yine bir bıkkınlık ve değiştirilme isteği olsa da, belirttiğimiz
durum nedeniyle, yani gelecek olandan beklenenin mevcut durumdan daha iyi
olmayacağı gerçeği, hali hazırda var olan durumu sürdürmeyi daha akıllıca
kılıyor.
Lafı
döndürmeden direk söylemek bazen daha rahat oluyor!
On beş yıldan
beri muhalefetin yaptığı tek şey havanda su dövmek! Önüne konulanla oynuyor,
onu yiyiyor, beğenmezse mızmızlanıyor sadece. On beş yılda birçok seçim
kaybetmelerine rağmen kendilerine bir türlü çeki düzen veremeyen yılların
liderleri, politikacıları acaba sürekli “hayır” pozisyonunda kalmalarının ve
politika üretememelerinin nedenini kendilerine soruyorlar mı? Merak ediyorum; onların da bıkkınlıkları ve umutları var mı?
Evet 2002
yılında ortaya çıkan iktidar, güçlü görüntüsü ve sağlam politik söylemleriyle,
bahsettiğimiz umudu yeşertti ve kazandı! Daha o seçimin hemen ertesi günü
toplanıp, durumu gözden geçirip bir sonraki seçimde, aday olsun, altyapı olsun,
örgütlenme ve çalışma olsun her şeyi yeniden ele alması gereken muhalefet üst üste
girdikleri seçimlerde hezimet yaşadı.
Her ne kadar “yönetim
sisteminin değişiyor olması korkusu” ile referanduma karşı çıksalar da
atladıkları bir gerçek var: Seçme ve seçilme hakkı kimsenin elinden alınmıyor.
Okuduğum kadarıyla Cumhurbaşkanlığı’nın babadan oğula geçeceği ile ilgili de
bir madde bulunmuyor. Yani hür her vatandaş şartları karşıladığı müddetçe çıkıp
Cumhurbaşkanlığı’na aday olabilir. Ve iyi çalışıp da, bizim “umudumuzu” artırıp
da “bıkkınlığımıza” bir çözüm olursa neden seçilmesin ki!
Geçmişe
baktığımızda koalisyon hükümetlerinin durumu zaten ortada! Ömrü bir seneyi
geçen koalisyon hükümeti yok! Dolayısıyla bu dönemlerde Türkiye’nin karar alma
mekanizması çökmüş. Gelişmekte olan ve henüz kurumları tam anlamıyla oturmamış
devletler için bir gün, seneler kıymetinde olabilir. Koltuk hırsından
vazgeçemeyen siyasilerin kısır politikalarla, silahlı kuvvetlerin elinde
oyuncak olduğu da unutulmamalıdır. Mevcut parlamenter sistemin işleyebilmesi
için partilerin tek başına iktidar olup, meclis kararları için yeterli
çoğunluğa sahip olması ve güya tarafsız Cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışması
gerekir.
Bu kadar şart sağlandıktan sonra sanırım ben de bu ülkeyi yönetebilirim!
Şaka bir yana, bu şartların oluşması zaten mümkün değil. Siyasetin içinden gelen tüm Cumhurbaşkanları mutlaka az veya çok taraflıydı zaten. Nihayetinde gökten zembille inmediler. Elbette ki içinde yetiştiği siyasi gruba içten içe de olsa sempati beslemeye devam edecektir.
Dışardan seçilmiş Cumhurbaşkanı ile ne yaşadıklarımız ise ortada! Kırmızı ışıkta durması, bütçeyi delmemesi, tasarruflu olması insani tarafları olmuş olabilir; ancak tamamen kapalı, tabiri caizse dünyadan bi haber, gelen her düzenlemeye kapıyı kapatan bir Cumhurbaşkanı ile Devlet yönetimi yapılamayacağı da açıktır. Öyle de oldu zaten.
Milleti bıktırdılar en sonunda!
Bu kadar şart sağlandıktan sonra sanırım ben de bu ülkeyi yönetebilirim!
Şaka bir yana, bu şartların oluşması zaten mümkün değil. Siyasetin içinden gelen tüm Cumhurbaşkanları mutlaka az veya çok taraflıydı zaten. Nihayetinde gökten zembille inmediler. Elbette ki içinde yetiştiği siyasi gruba içten içe de olsa sempati beslemeye devam edecektir.
Dışardan seçilmiş Cumhurbaşkanı ile ne yaşadıklarımız ise ortada! Kırmızı ışıkta durması, bütçeyi delmemesi, tasarruflu olması insani tarafları olmuş olabilir; ancak tamamen kapalı, tabiri caizse dünyadan bi haber, gelen her düzenlemeye kapıyı kapatan bir Cumhurbaşkanı ile Devlet yönetimi yapılamayacağı da açıktır. Öyle de oldu zaten.
Milleti bıktırdılar en sonunda!
Yani bir
umuttan doğan ve durumun yarattığı bıkkınlıktan kurtulmak istemenin sonucuydu
son on beş yılda yaşadıklarımız. Muhalefet boş konuşmayı bırakıp, ülkenin çarklarını
döndürecek politikalar, güçlü liderler önümüze çıkarmalı ve umutlarımızı
artıracak söylemlere girişmeli ve bunu eylemlere dökmelidir. Tabii eğer
lütfedip millet ne istiyor diye dinlemeyi öğrenebilirlerse.
Yoksa sistem
kurallar bütünüdür. Onu tıkayan da, önünü açan da insanlardır.
Sistemi
yürütecek olan seçilmişler kendi benlik ve hırslarından sıyrılıp, vatan millet
sevdası ile düşünmedikleri ve çalışmadıkları sürece sistem ne olursa olsun kar
etmez.
Kazanıyorsan daha çok kazanmak için politikalarını geliştirmelisin. Kaybediyorsan kendini dinlenmeye ayırıp oturduğun koltuğu terk etmeyi bilmelisin. Hatta bu siyasete her nerde başlıyorsan önce bunu öğrenmelisin.
Kazanıyorsan daha çok kazanmak için politikalarını geliştirmelisin. Kaybediyorsan kendini dinlenmeye ayırıp oturduğun koltuğu terk etmeyi bilmelisin. Hatta bu siyasete her nerde başlıyorsan önce bunu öğrenmelisin.
Gerisi benim gibilerin umudumu
çalmaktır.
0 yorum:
Yorum Gönder