11 Şubat 2017 Cumartesi

BIKMAK VE UMUT ETMEK


        Aslında taban tabana zıt bu iki kelimenin düşününce ve ilişkilendirince bana bu kadar yakın geleceğini, ve tek bir sonuca götüreceğini tahmin etmezdim.

Hayatınızda birinden, bir şeyden, bir durumdan bıkarsanız, daha iyisini görmeyi veya daha iyisine sahip olmayı umarsınız. Bu da sizi tek bir sonuca götürür: Değişim!
Ancak şart, daha iyisini istemektir. Eğer bıktığınız şeyden veya kimseden daha iyi bir alternatif yoksa, daha iyi olmayacağını düşünüyorsanız, aynı durumda kalmayı yeğlemek daha akıllıcadır.
2002 öncesi Türkiye’sinde halkın bıkkınlığı da, umudu da zirve yapmıştı. Değişim başlamak üzereydi. Değişim, olması beklenenin umudu, bıkılan durumdan kat be kat üstün olduğu için gerçekleşti.
Ancak on beş yıldan beri yine bir bıkkınlık ve değiştirilme isteği olsa da, belirttiğimiz durum nedeniyle, yani gelecek olandan beklenenin mevcut durumdan daha iyi olmayacağı gerçeği, hali hazırda var olan durumu sürdürmeyi daha akıllıca kılıyor.
Lafı döndürmeden direk söylemek bazen daha rahat oluyor!
On beş yıldan beri muhalefetin yaptığı tek şey havanda su dövmek! Önüne konulanla oynuyor, onu yiyiyor, beğenmezse mızmızlanıyor sadece. On beş yılda birçok seçim kaybetmelerine rağmen kendilerine bir türlü çeki düzen veremeyen yılların liderleri, politikacıları acaba sürekli “hayır” pozisyonunda kalmalarının ve politika üretememelerinin nedenini kendilerine soruyorlar mı? Merak ediyorum; onların da bıkkınlıkları ve umutları var mı?
Evet 2002 yılında ortaya çıkan iktidar, güçlü görüntüsü ve sağlam politik söylemleriyle, bahsettiğimiz umudu yeşertti ve kazandı! Daha o seçimin hemen ertesi günü toplanıp, durumu gözden geçirip bir sonraki seçimde, aday olsun, altyapı olsun, örgütlenme ve çalışma olsun her şeyi yeniden ele alması  gereken muhalefet üst üste girdikleri seçimlerde hezimet yaşadı.
Her ne kadar “yönetim sisteminin değişiyor olması korkusu” ile referanduma karşı çıksalar da atladıkları bir gerçek var: Seçme ve seçilme hakkı kimsenin elinden alınmıyor. Okuduğum kadarıyla Cumhurbaşkanlığı’nın babadan oğula geçeceği ile ilgili de bir madde bulunmuyor. Yani hür her vatandaş şartları karşıladığı müddetçe çıkıp Cumhurbaşkanlığı’na aday olabilir. Ve iyi çalışıp da, bizim “umudumuzu” artırıp da “bıkkınlığımıza” bir çözüm olursa neden seçilmesin ki! 
Geçmişe baktığımızda koalisyon hükümetlerinin durumu zaten ortada! Ömrü bir seneyi geçen koalisyon hükümeti yok! Dolayısıyla bu dönemlerde Türkiye’nin karar alma mekanizması çökmüş. Gelişmekte olan ve henüz kurumları tam anlamıyla oturmamış devletler için bir gün, seneler kıymetinde olabilir. Koltuk hırsından vazgeçemeyen siyasilerin kısır politikalarla, silahlı kuvvetlerin elinde oyuncak olduğu da unutulmamalıdır. Mevcut parlamenter sistemin işleyebilmesi için partilerin tek başına iktidar olup, meclis kararları için yeterli çoğunluğa sahip olması ve güya tarafsız Cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışması gerekir. 
Bu kadar şart sağlandıktan sonra sanırım ben de bu ülkeyi yönetebilirim!
Şaka bir yana, bu şartların oluşması zaten mümkün değil. Siyasetin içinden gelen tüm Cumhurbaşkanları mutlaka az veya çok taraflıydı zaten. Nihayetinde gökten zembille inmediler. Elbette ki içinde yetiştiği siyasi gruba içten içe de olsa sempati beslemeye devam edecektir. 
Dışardan seçilmiş Cumhurbaşkanı ile ne yaşadıklarımız ise ortada! Kırmızı ışıkta durması, bütçeyi delmemesi, tasarruflu olması insani tarafları olmuş olabilir; ancak tamamen kapalı, tabiri caizse dünyadan bi haber, gelen her düzenlemeye kapıyı kapatan bir Cumhurbaşkanı ile Devlet yönetimi yapılamayacağı da açıktır. Öyle de oldu zaten. 
Milleti bıktırdılar en sonunda!
Yani bir umuttan doğan ve durumun yarattığı bıkkınlıktan kurtulmak istemenin sonucuydu son on beş yılda yaşadıklarımız. Muhalefet boş konuşmayı bırakıp, ülkenin çarklarını döndürecek politikalar, güçlü liderler önümüze çıkarmalı ve umutlarımızı artıracak söylemlere girişmeli ve bunu eylemlere dökmelidir. Tabii eğer lütfedip millet ne istiyor diye dinlemeyi öğrenebilirlerse.
Yoksa sistem kurallar bütünüdür. Onu tıkayan da, önünü açan da insanlardır.
Sistemi yürütecek olan seçilmişler kendi benlik ve hırslarından sıyrılıp, vatan millet sevdası ile düşünmedikleri ve çalışmadıkları sürece sistem ne olursa olsun kar etmez. 
Kazanıyorsan daha çok kazanmak için politikalarını geliştirmelisin. Kaybediyorsan kendini dinlenmeye ayırıp oturduğun koltuğu terk etmeyi bilmelisin. Hatta bu siyasete her nerde başlıyorsan önce bunu öğrenmelisin.
Gerisi benim gibilerin umudumu çalmaktır.

0 yorum:

Yorum Gönder