21 Mart 2017 Salı

MÜTTEFİK MİYİZ


“Menfaatlerini düşünmek” ve “başkalarının mazlumluğunu” düşünmek…

Benim için hem bireysel manada hem de bugünlerde devlet manasında aynı noktada kafa yorduğum iki kavram!

Bireysel manada kafa yoruyorum çünkü, henüz dikili bir ağacım yok dünyada. Yaslanacak iki çocuğumdan başka kendime bir katkı yaptığım söylenemez. Bundan sonraki gayretim de sadece onların gelecekleri için yaşanabilir bir zemin hazırlamak adına çalışmak olacak. Başkalarının acziyetine şahit olup da kendimi rahat içinde yaşar vaziyette hayal edemiyorum bir türlü..

Sanki ülkem de benim gibi bugünlerde! Bugünlerde mi? Tarihin her devrinde Türk şanıyla kurduğumuz her devlet böyle olmuş. Zalimin karşısında, mazlumun yanında!

Ancak son dönemde devlet olmanın gereği olarak müttefik gözüyle baktığımız yabancıların tüm hal ve hareketleri, koydukları engeller, yasaklar; örgütlü terör faaliyetinde bulundukları ayan beyan ortada olan çapulcuların yanında gövde gösterisine soyunmaları daha bariz ortaya çıkardı bu iki yüzlülüklerini.

Yarattıkları Ortadoğu bataklığında çırpınan onca mazlumu görmezden gelerek, hala pis, iğrenç menfaatleri için didişip duran “süper güçlerin” örgütlerin üzerinden ne tür bir oyun içinde olduklarını görmek için uzman olmak gerekmiyor.

Bırakın Ortadoğu’yu kendi sınırları içinde bile toplanıp, paçavralarını sallayarak gösteriler yapmalarına, ülkemin üniter yapısına salyalar akıtarak saldırmalarına bile göz yuman müttefiklerimiz var. Ki onlar “dost” diye yıllardır yüzümüze gülen, arkamızdan her türlü dalavereyi çevirmeyi meziyet bilen ülkeler. Ki onlar bu terör örgütlerinin yüzleri kapalı militanlarının sokaklarında gösteri yapmasına izin verirken, ülkemin bürokratlarını sınır kapısında atlı, itli polislerle engelleyen ülkeler.

Hangi samimiyet testi bunları haklı çıkarabilir ki! Hangi vidan ve sağduyu menfaat ve çıkarları olmadan Ortadoğu’ya müdahil olduklarını iddia edebilir ki. Tarihin hiçbir devrinde Türk devletlerinin güçlenmesini istemeyen, hatta tüm emelleri Türk’lüğün yeryüzünden silinmesi olan Alman’ı, İngiliz’i, Fransız’ı “bilmem ne belası” dün bizim müttefikimiz olamayacağı gibi bugün de, bundan sonra da olamaz. Olmamalıdır da! Bunun için Türkiye güçlü olmalıdır, bunun için bölünmemelidir, bunun için dik durmalıdır, eğilmemelidir.

Ancak ne çare ki, onlardan daha tehlikeli olanlar içerde vatanın suyundan, ekmeğinden beslenen pislikler, habis urlardır. Önce onların birer birer kesilip atılması gerekir. Dışarıda savaşan bir devlete pranga olan içerdeki tuzakçılar, kumpasçıların daha çok zarar vereceği açıktır. Ülke, devlet millet içi kof, bomboş bir hayale döndürülmemelidir.

Gözümüzün önünde otuz kırk yıldan beri yeniden şekillendirilmeye çalışılan Ortadoğu da en büyük söz sahibi Türkiye’dir. Çünkü en nihayetinde asırlarca at koşturduğumuz, atalarımızın kanlarıyla sulanan toprakları hemen terkediverecek halimiz yok. Bugün Kerkük’de, Telafer’de Barzani, Işid gibi soysuzların oldu bittiye getirip Türk soydaşlarımızı susturmasına, sindirmesine asla izin verilmemelidir.

Önüne arkasına “P”konduran üç beş çapulcunun, o topraklarda çöreklenmesine göz yumulmamalıdır.

Yıllardan beri süregelen bu savaştan mazlum olan garibanların, Türkmen, Kürt, Arap demeden sınırlarını açan, kardeşçe sofrasına buyur eden Türkiye’ye kimsenin hainlik yapmasına imkan verilmemelidir.

Öyle de yapılıyor ya zaten, hoşuma gidiyor.

Kendimi buluyorum bu dik duruşta! Eğilmeyen varoluşta!... 

0 yorum:

Yorum Gönder