“Menfaatlerini düşünmek” ve “başkalarının mazlumluğunu” düşünmek…
Benim için hem bireysel manada hem de bugünlerde devlet manasında aynı
noktada kafa yorduğum iki kavram!
Bireysel manada kafa yoruyorum çünkü, henüz dikili bir ağacım yok dünyada. Yaslanacak
iki çocuğumdan başka kendime bir katkı yaptığım söylenemez. Bundan sonraki
gayretim de sadece onların gelecekleri için yaşanabilir bir zemin hazırlamak
adına çalışmak olacak. Başkalarının acziyetine şahit olup da kendimi rahat
içinde yaşar vaziyette hayal edemiyorum bir türlü..
Sanki ülkem de benim gibi bugünlerde! Bugünlerde mi? Tarihin her devrinde
Türk şanıyla kurduğumuz her devlet böyle olmuş. Zalimin karşısında, mazlumun
yanında!
Ancak son dönemde devlet olmanın gereği olarak müttefik gözüyle baktığımız
yabancıların tüm hal ve hareketleri, koydukları engeller, yasaklar; örgütlü
terör faaliyetinde bulundukları ayan beyan ortada olan çapulcuların yanında
gövde gösterisine soyunmaları daha bariz ortaya çıkardı bu iki yüzlülüklerini.
Yarattıkları Ortadoğu bataklığında çırpınan onca mazlumu görmezden gelerek,
hala pis, iğrenç menfaatleri için didişip duran “süper güçlerin” örgütlerin
üzerinden ne tür bir oyun içinde olduklarını görmek için uzman olmak
gerekmiyor.
Bırakın Ortadoğu’yu kendi sınırları içinde bile toplanıp, paçavralarını
sallayarak gösteriler yapmalarına, ülkemin üniter yapısına salyalar akıtarak
saldırmalarına bile göz yuman müttefiklerimiz var. Ki onlar “dost” diye
yıllardır yüzümüze gülen, arkamızdan her türlü dalavereyi çevirmeyi meziyet
bilen ülkeler. Ki onlar bu terör örgütlerinin yüzleri kapalı militanlarının
sokaklarında gösteri yapmasına izin verirken, ülkemin bürokratlarını sınır
kapısında atlı, itli polislerle engelleyen ülkeler.
Hangi samimiyet testi bunları haklı çıkarabilir ki! Hangi vidan ve sağduyu
menfaat ve çıkarları olmadan Ortadoğu’ya müdahil olduklarını iddia edebilir ki.
Tarihin hiçbir devrinde Türk devletlerinin güçlenmesini istemeyen, hatta tüm
emelleri Türk’lüğün yeryüzünden silinmesi olan Alman’ı, İngiliz’i, Fransız’ı “bilmem
ne belası” dün bizim müttefikimiz olamayacağı gibi bugün de, bundan sonra da
olamaz. Olmamalıdır da! Bunun için Türkiye güçlü olmalıdır, bunun için
bölünmemelidir, bunun için dik durmalıdır, eğilmemelidir.
Ancak ne çare ki, onlardan daha tehlikeli olanlar içerde vatanın suyundan,
ekmeğinden beslenen pislikler, habis urlardır. Önce onların birer birer kesilip
atılması gerekir. Dışarıda savaşan bir devlete pranga olan içerdeki tuzakçılar,
kumpasçıların daha çok zarar vereceği açıktır. Ülke, devlet millet içi kof,
bomboş bir hayale döndürülmemelidir.
Gözümüzün önünde otuz kırk yıldan beri yeniden şekillendirilmeye çalışılan
Ortadoğu da en büyük söz sahibi Türkiye’dir. Çünkü en nihayetinde asırlarca at
koşturduğumuz, atalarımızın kanlarıyla sulanan toprakları hemen terkediverecek
halimiz yok. Bugün Kerkük’de, Telafer’de Barzani, Işid gibi soysuzların oldu
bittiye getirip Türk soydaşlarımızı susturmasına, sindirmesine asla izin
verilmemelidir.
Önüne arkasına “P”konduran üç beş çapulcunun, o topraklarda çöreklenmesine
göz yumulmamalıdır.
Yıllardan beri süregelen bu savaştan mazlum olan garibanların, Türkmen,
Kürt, Arap demeden sınırlarını açan, kardeşçe sofrasına buyur eden Türkiye’ye
kimsenin hainlik yapmasına imkan verilmemelidir.
Öyle de yapılıyor ya zaten, hoşuma gidiyor.
Kendimi buluyorum bu dik duruşta! Eğilmeyen varoluşta!...
0 yorum:
Yorum Gönder