Siyaset kelimesinin ne anlama geldiği ile ilgili Wikipedia’nın ilk paragrafında iki açıklama var. Birincisi, Arapçada “seyis” kelimesinden türetildiği ve bir anlamda at bakıcılığı, at eğiticiliği anlamına geldiği; ikincisi ise Eski Yunancada polise veya devlete ait etkinlikler biçimi olduğudur.
Daha ilk insanın dünyaya yerleşmesinden ve içinde varolan güdü sonucu üremeye başlamasından sonra eksikliği hemen hissedilen topluluk oluşturma ve yönetilme eksikliğidir kanımca.Bu bastırılması güç istek sonucu mutlaka birini idareci, düzenleyici seçmek ve ona tabii olmak binlerce yıl boyunca değişmeden devam ediyor. En basit tabiriyle, kendi kendimizi yönetemeyiz, toplum içinde yaşıyorsak mutlaka birinin yönlendirmesine ihtiyaç duyarız. Sürü psikolojisini getirip insan topluluğuna uygularsak birinin mutlaka yol göstermesi gerekir. Ve siyasette sonuç yönetilenler için çoğunlukla uçurumun dibini boylamaktır.
Hangi tanımı ele alırsanız alın siyaset, kendimize koyduğumuz sınırlardır.Ve dinlediğimiz uydurma, devşirme masallardır. Masaldır, çünkü çocukken dinlediğimiz masalların içinde hep kendimize iyi, güzel ve güçlü olanları model almışızdır. O modeller ile hayaller kurmuş ve kendimizi kahraman ilan etmişizdir. Ama bu model kahramanlık, geçicidir ve hayalden ibarettir. Siyasete bağlarsak, siyasi kişiliğin kürsü arkasında elinde mikrofon anlattığı tüm hedefler, gelecek vaatleri dinleyenleri sanal bir aleme sürüklemekte, anlık pembe düşlere daldırmaktadır. O haşin, bağırıp çağıran, kürsü arkasından salyalarını akıtarak sağa sola çatan siyasi kişilik kazandığında hepimiz bir kahraman olma ümidi taşırız. Çünkü o kazanırsa, oğlumuz kızımız iş bulacak, maaşımız düzelecek, vergimiz azalacak, -cek, -cak, -cek, -caktır. Ama olmaz. Masal, tercihimizi yaptığımız ve mührümüzü bastığımız oy pusulası daha sandığa düşer düşmez bitmiştir. Ertesi sabah oy verdiğimiz için toptan hepimizin üzerine fırlatılan bir “teşekkür konuşmasından” nasiplenir ve “Ya Rabbim şükürler olsun” deriz.Keriz….
Oysa seçim öncesinde çay servislerinin ardı arkası kesilmediği büroların duvarları sağırdır, dilsizdir. Kapılar kapanmıştır. Soğuk bir ölüm sessizliği çökmüştür çoktan koridorlara. Sağlı sollu kapalı kapıların arkasında hayallerimiz, ümitlerimiz masalara yatırılmış hunharca “tecavüze” uğramaktadır. Düşlemeye kıyamadığımız pembe rüyalarımız paçavraya dönmüştür çoktan. Hani oğlumuz kızımız işe girecekti, kalkınacaktık hep birlikte, işsiz kalmayacaktı ülkemde, koltuklar teker teker dolmaya başlar ama bir türlü sıra seçmene gelmez. Refahlık herkesin hanesinde olacaktı, öyle şeyler duymuştuk fışkıran salyaların arasından, “vergi” denilen ve hiç doymayan çocuklarımız gelir oturur kucaklarımıza. Kursaklarımız gene boş. Rüyalar artık karanlık, hayaller ise boş…
Yönetilenler bir kere daha “-len” olurlar, kabaca “-lan”. Bu han-ı iştiha akla ziyan, fikre ziyan.
Döner geliriz gene, ta ki kürsü kurulup, mikrofonlar elde haykırışlar başlayıp, sandığı görene kadar. Yine ihtiyaçları olacak. Bizi hatırlayacaklar. Gelecekler. Görür O’nlar bu sefer. Görürler. Her seferinde daha çok saltanat, daha çok mal mülk görürler. Sana bana ise üçün birini bile çok görürler.
Siyaset böylece tanım olarak şu anlama gelir; “polise veya devlete ait düzenlemeler ile at terbiye edilirken, izleyenlere (seçmene) atın malum yerini kavratmaktır”… Buyurun…
10.12.2014-Adana
0 yorum:
Yorum Gönder