4 Aralık 2014 Perşembe

BİR YÖNETİM ŞEKLİ; DAYIOĞULLARI

           
          Selam verdim rüşvet değildur deyu almadılar


Fuzuli’nin devlet dairesinde rüşvet vermeden iş yaptırılmayacağına dair, neredeyse 1000 sene öncesinden kalan bir sözüdür ki hala değişim olmadığının en büyük göstergesidir.

Hangimiz devlet kurumlarında işe başlayabilmek için “dayı” avına düşmedik. Güç gösterisi sergilemek için “dayı”ları birbirine düşürmedik. Ne tuhaftır ki herkes bundan muzdarip iken, bir türlü suni “dayı”lar yaratmaktan vazgeçmiyoruz.

Dayı dayılığını yapıyor bir kapı açıyor ama minnet borcu doğuyor sonra. Sen bir makama bir dayı sayesinde geldiysen, o makamında o dayıya hizmet makamı olduğunu artık unutmayacaksın. Oradan çıkacak en küçük evrak bile dayının veya dayının sevdiklerinin aleyhine ise o evrağı çıkarmayacaksın arkadaş. Bunun için var gücünle kendini siper edeceksin. Asla ve kat’a dayıya zarar gelmeyecek.

Hem sonra sen kimsin ki kuzum. O makama getiren dayı seni oradan alaşağı etmeyi de bilir. O zaman sessiz sedasız   “işlerine” bakacaksın. Kendi işlerine değil tabii ki sersem, dayıların istediği işlere. Yoksa seni “çoluk çocuğunun açlığıyla” korkuturlar. “İşsiz kalma kabusuyla” rüyalarında bile ziyaret ederler.

Dayının bir tane de işi olmaz, habire gönderir. Sadece senin mi dayın olduğumu sandın. O herkesin dayısı. Elbetteki herkesin işini kolaylaştıracak. Senin işini ötekiyle, onun işini şununla, ötekinin işini bununla. Bak çark nasıl dönüyor.

Dayı oturuyor. Elinde tespih, hep lüks deri misafir makam koltuklarında “gayfe”sini yudumluyor. Ama boş durmuyor orda “yeğenimiz olur” diye başlıyor söze, “senin de bi işin olursa çekinme” diye bitiriyor. Böylece “süper”, “acayip zeki”, “kaç lisans tamamlamış”, “alanında uzman”, “4-5 dil bilen”, “anlayışı, kavrayışı, ahlakı falan tavan yapmış” yeğenler el pençe divan duruyorlar “anlayışı kıt”, “gerizekalı”, “ilkokul terk”, “Türkçeyi bile zor konuşan”, “ahlaksız” “dayının” önünde.

İnanmadın değil mi?...  Dayının yeğeni olmak için bunlara gerek yok. Kasma kendini “okuyacağım, ben böyük adam olacağım” diye. Bir dayı bul kendine. Halk dilindeki gibi “sağı biraz büyük olsun, avucunu doldursun…”. Sonra çoban olsan fark etmez, elbet müdür olman yakındır. Çünkü dayının diğer koyunlarını güdecek bir “çoban müdüre” de ihtiyacı olacak ne sandın. (Teşbihte hata olmaz, çobanlar sayesinde et yiyiyoruz nitekim. Örnek verirken, çobanlara özürlerimi de sunuyorum.)

Elhamdülillah Müslümanız” diye tescil ettiğimiz dini inancımızın yasak kıldığı ne kadar halt varsa, önce biz Müslümanlar yiyiyoruz fakında mısınız?.

Adam kayırmak haksızlıktır efendiler. “Dayı” olmak da , dayılar bulmak ta. “Allah’tan başkasına güvenilmez” düsturunun içi bu kadar boşaltıldıktan sonra, hala “elhamdülillah” demek dilde kalan Müslümanlıktan başka bir anlam ifade etmez. Güvenlik kameralarının vicdanlardan daha çok işe yaradığı yerlerde, “dayı”nın “akıldan, bilimden, yetenekten, eğitimden” üstün olduğu yerlerde doğru düzgün ilerleyen bir kamu düzeninden, adalet sisteminden bahsetmek havanda su dövmekten başka bir şey değildir.

Önemli olan genç nüfusu artırmak değildir. Önemli olan O genç nüfusu taşeronun taşeronunda işe başlatmak için bile “dayı” aramak zorunda bırakmamaktır. Gururu tavan yapmış 24-25 yaşında kızlara, kızanlara egosu tavan yapmış “dayı”ların elini öptürmemektir önemli olan.

Selametle… “ayısız” günlere…

Pardon “D”yi unutmuşum…

                                                             Adana-04.12.2014

0 yorum:

Yorum Gönder