“Tanımadığınız birisi gelip, size babanızın arkadaşı olduğunu ve sizi O’nun işyerine götürmek için geldiğini söylese nasıl davranırsınız?”
Soru size değil tabii ki. İlkokulda okuyan çocukların hayat bilgisi ve sosyal bilgiler derslerine ait sınav sorularından birisi.
Merak etmeyin bütün çocuklar cevabı biliyor. Yani en azından konuşmalardan, çoğunun bildiğini düşünüyorum. Ya da benimkiler doğru cevabı veriyor.
Üzerine tanımadıkları kişilerden şeker, sakız ve çikolata gibi şeyler almamaları gerektiğini de biliyorlar. Dün bir adım daha öteye gittik. Artık tanıdıklarından da bir şey almayacaklar. Kantinden de çok ihtiyaç olmadıkça alışveriş yapmayacaklar.
Huzurlu muyum… Tabii ki değilim.
Okul önlerinde elleri ceplerinde, acayip saç şekilleri olan, dar paça, yırtık pırtık kotları ile kendilerince takılanları gördükçe, minik yavrularımız için elbette endişeleniyorum.
Gazete haberlerinde kaçırılan ve cinsel istismara maruz bırakılan, ve sonra çeşitli işkencelerle öldürülen daha bebek yaştaki yavrucakları okuyunca elbette içim parçalanıyor.
Aman yürümesin, yolda ipsiz sapsız çatmasın diyerek servise yazdırılan ve okullarına gönderilen çocukların yine o servisi kullanan şerefsizlerce taciz edilip, tecavüz edilmelerini duydukça elbette boğazım düğümleniyor.
Bir babanın 20 yaşındaki bonzai kurbanı oğlunun ardından söylediklerine şahit olunca elbette ben de yapana da, taşıyana da, satana da lanetler okuyorum…
Ancak, sanırım tüm bunların sebebi bizleriz.
Bütün ahlaki değerleri tırpanlanan bir toplumun gelecek nesillerinin verimli olması beklenemez.
Her köşe başını polislerle doldursanız da vicdanları doyuramazsanız çocukları koruyamazsınız.
Medeni toplum zırvalıklarını bırakmayıp, kadınların daha çok iş hayatında olmasını destekler (bu konu bir tartışma konusudur ve benim fikrim kesinlikle kadının yerinin evi olduğudur. Bir başka gün onu da açıklarım) yavrularınızı üçüncü parti yapay anne diye nitelendirdiğim bakıcıların, kreşlerin eline bırakırsanız fuhşiyatın, uyuşturucunun elinden kurtaramazsınız.
Ve başlığa dönersek, akşam olunca ailecek televizyon karşısında veya bilgisayar başında ya da akıllı telefon ekranlarında vakit geçiriyorsanız, izlediğiniz dizilerde gördüğünüz zengin ve hoyrat yaşam tarzına, facebook “timeline”da (yani duvarınızda) başkalarının yeme, içme ve gezme fotoğraflarına bakarak iç geçiriyor, daha fazlasını yapmak için bitmez tükenmez bir yarış içine giriyorsanız, bu sırada çocuklarınızla oyun oynamıyor, konuşmuyor ve sürekli onlara “odana git”, “ders çalış” gibi emrivakilerde bulunuyorsanız hepimiz yarın üzüleceğiz demektir.
Çocuklara yapılan ahlaksızlık hayvani yüzüdür insanoğlunun. Ancak sonucuna bakmadan önce sebebine bakmak gerekir. Dikkat ediniz çocukların sevdiği ve dillerine doladıkları şarkıların kliplerine, hepsi açık saçık, ve bizim zamanımızda bakmaya utandığımız, yüzümüzün kızardığı ve televizyon kanalının hemen değiştirildiği görüntülerle dolu. Televizyonu kapatsanız, bilgisayar, bilgisayarı kapatsanız akıllı telefonlar, akıllı telefonu yoksa arkadaşınınkinden mutlaka bunlara şahit oluyor çocuklar. Bataklıktaki sinekleri öldürmekle bitiremezsiniz sıkıntıyı, ancak bataklık kurursa biter işkence.
Artık birbiri içine girmiş dünya kültürleri içinde ve tamamen tüketim toplumuna yönelik çalışmaları durduramayacağımıza göre çocuklarımıza eğriyi doğruyu tane tane göstermek yerine, seçme ve mukayese etme yeteneğini kazandırmayı öğretmeliyiz. Ancak kıyaslama yeteneği olan kişi çevresinde olanı biteni analiz edebilir, analitik düşünebilir. Analitik düşünen insan ise ne gerekliyse onu alır, gerisini elinin tersiyle iter. Böylece ne facbook duvarı, ne twitter gündemi, ne forsquare check-in’leri onu ilgilendirmez. Etkilemez. Çünkü neyin doğru olduğunu bilen insan, doğru arkadaşları seçer, doğru yerlerde olur, doğru şeyleri yer içer.
Çocuklar her şeyimizdir. Sosyal medya dünyasına sıkışıp kalmayın. Kapatın bilgisayar ve televizyonları, oturun onlara kendinizden bahsedin. Çocukluğunuzu tatlı tatlı anlatın. Onun çocukluğunu kendi çocukluğunuzla kıyaslamayın ama, bunu sevmiyorlar. Hafta sonu bilgisayara oturtmayın, sokağa çıkarın. İki üç çocuğu bir araya getirip maç yapın mesela. Ve babalar kızlarınızın saçlarını okşayın. Anlatsınlar dinleyin. Yargılamadan, eleştirmeden hak vererek dinleyin. Dinleyin ki başkalarına anlatma ihtiyaçları olmasın. Dertleri çoktur kız çocuklarının.
Unutmayın, çocuklarınıza değer vermek geleceğe değer vermektir. Beslenmesinden, giyinmesine, yemesine içmesine, ahlaki gelişmesine kadar her şeyiyle ilgilenirseniz geleceğiyle ilgilenirseniz. Onların geleceğiyle ilgilenirseniz, kendi geleceğinizi güvence altına alırsınız. Kendi geleceğiniz güvendeyse komşunuzun da geleceği güvencededir. Komşu mahallenin, mahalle şehrin, şehir ülkenin geleceğini güvence altına alır….
Ve güven içinde yaşamak dünyanın en büyük mutluluğu, huzurudur….
Ahmet SAVAŞ/14.11.2014-Adana
0 yorum:
Yorum Gönder