Bu yazı tümüyle biz erkekleri ilgilendirir. Onun için “erkek olmayanlar” okumayabilir.
Üzüldük mü evet üzüldük. Özellikle kız babaları bir başka üzüldü, endişelendi.
Gizliden gizliye gözlerimizin yaşını sildik mi, evet sildik!
Hüngür hüngür ağlamak istedik. “Erkekliğimize” yediremedik. Küfür ettik onun yerine ağız dolusu. Oysa ağlasaydık bağıra çağıra, böylece biraz öldürseydik içimizdeki “dikine” erkeklik anarşisini.
Küfrümüz bile “tecavüz” üzerine. Anasına, babasına, ebesine, bebesine, dirisine, ölüsüne “geçirdik”!. Ne büyük çelişki tecavüze kızarken, aklen ve lisanen tecavüze yeltenmek.
Hepimiz üzüldük ama sonra ne yaptık biliyor musunuz? Hemen bu haberlerin arkasından magazin programlarında kim kimle gecelik kaçamaklar yapmış, kim kimin giydiğine “tarz” demiş, beğenmiş ya da giydiğine değil de kişiliğine laf etmiş de kavga etmiş, diye o çok önemli dünyamızı yaşamaya devam ettik ve maalesef edeceğiz.
Toplumun dejenere olduğu noktada büyük problemlerin çıkması normaldir. Kişinin, diğerinin hakkına tecavüz etmekle, onu öldürmekle ilgili engelleyici hiçbir ahlaki ve vicdani dayanağı yoksa, bağlasanız tutamazsınız. Bugün Özgecan’a saldırmasaydı yarın mutlaka bir başkasının kanına girecektir. Kaçınılmaz hayvani vahşet.
Katilin bırakın baba terbiyesi görmesini, aksine bu melun olayı örtbas etmek için babasından destek alabilecek kadar ahlaki gelişimden uzak olması, sorunun temelidir, köküdür. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının bireylerin gelişim esnasında yapamadıklarını suç işlendikten sonra Adalet ve İçişleri Bakanlıklarından beklemek sorunu ne kadar çözebilir ki! Hatırlayın daha bir sene öncesinde Adana’da altı yaşındaki Gizemin hayatını da aynı “kör vicdan” karartmamış mıydı.
Bugün okul çıkışlarında öğrencilerin konuştuklarına, hareketlerine dikkat edin azıcık. Vurma, kırma, dökme, eğlenme, yeme, içme ve övündüğümüz o tek erkeklik eylemini duyacaksınız. İnsani bir taraf var mı?
İki üç erkek bir araya geldiğinde konu futbol değilse acaba ne konuşulur. Hele o sırada önlerinden bir kadın geçerse. Vay ki bir de “mini etekli” olursa. Olmasın… Olursa ona bahane buluyoruz biz erkekler. Mahkemeler de “mini eteğe” suç buluyorlar. Oysa haber okumak için, oyun oynamak için veya diğer tüm sebepler için açtığınız internet sitelerinin en çok kitleyi nasıl çekeriz hesabı da mini eteğe dayanıyor. Bütün hayvani iştahları abartan medya bugün en çok ağlayan. Medyatiklerden bir ikisi Özgecan üzerinden reklamını bile yaptı. Olsun reklamın kötüsü mü olur canım.
Katilin evli olması ve bir kız evlat babası olması da ayrı bir ironi. Nasıl bir gözü karalık bu vahşete seyirci kalabilir ki.
Eğitim şart diyoruz ya! Çoktan geçmişiz o aşamayı…
Artık; “Nush ile insanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” dönemindeyiz.
Geçen yıl Adana ‘da minik Gizeme yapılan “bıçakla öldürme ve yakma” yöntemi bir sene sonra aynen tekrar ediyor. Tabii bu geçen zamanda daha nice kadın çocuk kayboluyor, tacize tecavüze uğruyor ve ölüyor. Tam da bugünlerde Minik Gizem’in katili güvenlik gerekçesiyle Manisa’da yargılanırken dava sonuçlanıyor ve “ağırlaştırılmış müebbet” hapsine ek olarak, hürriyetten yoksun bırakma suçundan 19 yıl hapis veriliyor.
Demek ki bu ahlaksız fiilin cezası caydırıcı değil.
Sonucun Özgecan’ın katili için de değişmeyeceği açık. Şartları ne kadar kötü olursa olsun, katilin yaşadığını bilmek, ola ki ilerde değişecek ceza sisteminde şartların daha düzelebileceği ihtimali, af çıkması ihtimali, sadece Özgecan’ın ailesinin ve yakınlarının mı canını acıtmalı. Daha yakalandığı ve suçunun kesinleştiği akşam, zavallı Özgecan’ın çektiği acılar göz önüne alınarak katil için yavaş ve ağrılı bir ölüm belki bir nebze yürekleri soğutabilir, hatta adaletin var olduğunu bu dünyada iken görmemize vesile olabilir. İlahi adaletin diğer tarafta tecelli edeceğine inancımız zaten tam.
Nasreddin Hocanın, elinde testisiyle suya gönderdiği çocuğunu daha suya gitmeden dövmesi ve bahane olarak da “testi kırıldıktan sonra dövmenin işe yaramayacağını” böylece anlatması,suç işlenmeden önce kokutma için ne de güzel bir tasvirdir.
İnsanoğlu daha da azgınlaşmadan, içindeki hayvanı korkutmak gerekmektedir. Ve hayvan ancak şiddetli cezadan korkar. Vahşi hayvanların ateşle terbiye edilmesi gibi. Ki artık Can Özgeler, minik Gamzeler yitip yitip gitmesin vahşilerin ellerinde.
Nush ile insanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir
“Söz ile insanı uyarmalı, aksi halde O’nun hakkı dayaktır..”
Ahmet SAVAŞ /16.02.2015-ADANA
0 yorum:
Yorum Gönder