En intikam dolu olan en çok yara
alandır. Canı acımış olana, hümanistlikten ve sair diğer tüm sevgilerden
bahsetseniz de havanda su döversiniz. O’nun yarasına merhem olmanız gerek!
Arkanızdan yığınların gelmesini
istiyorsanız önce söylediğinize kendiniz inanmalısınız. Ya da direk alnın
çatına vurayım, ötekini berikini suçlayarak, habire durmadan onların eksiğini
gediğini konuşmana konu yaparak beni etkileyemezsin! Almayı umduğun oy o meydan
da yere yapışır kalkamaz bir daha!
Yapmak istediklerini duymak
istiyorum halk olarak! Gözündeki inanmışlığı, pırıltıyı görmek istiyorum.
Verdiğin vaadi canın kanın pahasına ne kadar savunabileceksin, bana hissettir
istiyorum.
Biliyor musun ey siyasi, hepimizde şöyle bezgin bir durum
oluştu. Artık ne sana ne ötekine inancımız var. Yitirdik size olan tüm güvenimizi!
Evet bunu sen yaptın. Söylediğin ağız dolusu laf kalabalığıyla, inandırdığını
zannettiğin tüm o meydanlarda yavaş yavaş sen bunalttın bizi.
1963 yılında Martin Luther King tam
200 bin kişiye “I have dream” dedi. Yani “bir rüyam var”!
Ve devamında ezilen, hor görülen,
otobüste ön koltuklarda yer bulamayan “siyah” lara eşitlikten ve var olmaktan bahsediyordu. Evet bir rüya idi o zaman! Ancak
hem söyleyen, hem de dinleyenlerin gözleri çakmak çakmaktı. İnanmışlık vardı
sadece orada!
Oysa ben seni dinlerken ötekine
oy verdiğim için habire beni suçluyorsun! “Bunlar” diye başlıyorsun ve “aklını
başına devşir” diye azarlıyorsun! Benim varolan aklımı elindeki kutuya
sığdırmaya çalışıyorsun. Koyduğun para ve iş sınırları ile mayın döşüyorsun,
tüm “seçme” özgürlüme! Korkutuyorsun beni, ya yine aç kalırsam diye!
Halbuki ben seni de biliyorum, o
bahsettiğin ötekini de! Seni de denedim ben, berikini de! Her seferinde yarattığınız
“zenginleriniz” ile mutlu azınlıklar çıkardınız ortaya. Hep bölüşmekten
bahsederek, mutsuz çoğunluğu elindekine göz diktiniz! Böyle böyle çıkardınız
çileden! Nefret ettirdiniz kendinizden. Demokrasi denilen “namuslu ev kızını”
böyle böyle siz çevirdiniz bir “aşufteye”!
Bir türlü inandıramıyorsun beni!
Yaptıklarını teminat olarak koyamıyorsun önüme! “Özgür” olacaksın diyemiyorsun
mesela! Bana “bir Allah’ın kulunun” karışamayacağına , aksi halde karşısında
seni bulacağına dair yemin edemiyorsun. Her iş ve aş vaadinin de boş olduğunun
yine farkındayız!
Ne var ki “aşufteyi” bir kere
daha süsleyip boyamaya başladınız. Görüp görebileceğimiz “güzel” bu işte! Başka
çaremizin olmadığını bile bile yine sana “mühür basacağız”.
Evet “we have a dream” “bir
rüyamız var” bizim! Yine komşumuza güvenmek istiyoruz! Yine varlıklı olanın
yoksul olanı ezip geçmediği, ön sıralarda “zengin beyazların” oturmadığı “demokrasi”
bineğimiz olsun istiyoruz. Çok mu şey istiyoruz. Sadece rüyalarımızı gerçeğe
dönüştürecek “birini” istiyoruz. Bu sen olmuş, öteki olmuş beriki olmuş fark
etmez! Halkın iki üç isteğini, inanıp da başarabilecek “adam” istiyoruz….
Ahmet Savaş - Adana /18.05.2015
0 yorum:
Yorum Gönder